BALEAN

667 476 152
                                    

Loan durmadan arkasına bakıyordu. Çünkü orada Kaljiot vardı. Kendi ejderhalarından çok daha iri ve ürkütücü olan Siyah Ejderha’nın üzerinde büyücüleri takip ediyordu ve bunu bilmek son derece korku vericiydi.

Medeà’nın kuzeyindeydiler ve her yer bıraktıkları gibiydi. Leavyan, ejderhanın üzerinden iner inmez temiz havayı içine çekti. Şimdi ise yorgunluğunun ayakları altından tırmanan enerjiyle uzuvlarında eriyişinin keyfini sürüyordu. Loan ise ne enerjiyi ne de Küre'yi düşünüyordu. O hâlâ asasına hapsolmuş kuzgunu çıkarma telaşındaydı. Bir ara kuzgun kanat çırpar gibi olsa da bundan daha öteye gidemedi. Küfretti, asayı var gücüyle salladı ama nafile. Büyücüler ikinci defa gördükleri bu manzaradan yine etkilenmişlerdi lakin bunu ilk kez yaşayan Kaljiot’un şaşkın bakışları doğrusu görülmeye değerdi. Gladen büyülenmişti.

“Hemen yola çıkmalıyız.” dedi Leavyan. “Dinlenmek isteyen burada kalabilir. Kimseyi bekleyecek ne sabrım, ne de zamanım kaldı.” Bu sözleri duyan Slyrion söyleyeceklerini sonraya saklayarak tıpkı diğerleri gibi Leavyan’ın peşine düştü.

Yürüdükçe yürüdüler, hiç durmadan ve tek bir söz bile etmeden yaptılar bunu. Kaljiot nefes nefeseydi. O bir büyücü değildi. Topraktaki enerjiyi hissedebilseydi yürümek yerine koşmayı yeğlerdi ama bu olmadı. Kısa molalar verip tekrar peşlerine düşmekten başka hiçbir şey yapamadı.

Porsuk ve sedir ağaçlarını geride bırakıp bir önceki yolculuklarında suyunu içtikleri nehrin yanına doğru seğirttiler. Dallardan birinde kanat çırpan bir kulaklı orman baykuşu büyücüleri selamladı. Her şey olması gerektiği gibi giderken önlerindeki kalın gövdeli meşe ağacının ardından çıkan iki muhafız tüm planlarını altüst etti. Gerek büyücüler gerekse muhafızlar donup kalmış, ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Muhafızlar telaşla birbirlerine baktılar. Önlerindeki büyücülere ve boylarının neredeyse iki katı Gladen’e güçlerinin yetmeyeceğini çok iyi bildikleri için arkalarını dönüp koşmaya başladılar.

Kaçmıyorlardı, sadece yardım çağırmaktı amaçları ama bu olmadı. Çünkü meşe ağacının dallarından biri soldaki muhafızın göğsüne çarparak onu büyücülerin önüne kadar savurmuştu. Miğferi başından fırlayan adam bir iki defa göz kırptıktan sonra acı içinde son nefesini verdi. Bir diğer dal ise olabildiğince hızlı bir şekilde koruluğu izleyen muhafızın sırtından girip kaburgalarını deldi ve göğüs kafesinden dışarı çıktı. Diğer muhafız gibi üzerinde ağır metaller yoktu. Ayakları yerden kesildi ve elindeki mızrak altındaki çimenlere saplandı. Zavallı adam çığlık atmaya bile fırsat bulamamıştı.

“Seni aptal.” dedi Leavyan. “Seni kuş beyinli! Bunu neden yaptın?”

Slyrion iki adım öne çıkarak “Çünkü yapmak zorundaydım.” dedi. “Onları durdurmasaydım iki değil onlarcası, belki de yüzlercesiyle yüzleşmek zorunda kalacaktık.”

“Bunu öldürmeden de yapabilirdin.”

Slyrion kahkaha attı. “Senin fikrin onları bağlamak mı? Hayır, hayır, dur! Sakın söyleme!  Yoksa yanımıza mı almalıydık bu ahmakları?”

“Haddini aştın.” dedi Leavyan öfkeyle. “Bir sonraki yanlışında karşında muhafızları değil beni bulacaksın.”

Hırlayarak birbirlerine bakan iki büyücüyü araya giren Boldwa ve Anseus sakinleştirdi. Bunu yapmak zor olmuştu. Çünkü kavga eden iki büyücüyü ayırmak genel olarak tehlikeli ve bir o kadar da güç gerektiren bir işti. Neyse ki orman, güç konusunda elinden gelen yardımı layıkıyla yapmış ve olay fazla büyümeden çözülmüştü.

Muhafızları kimsenin bulamayacağı bir yere yani toprağın altına gömmek istediler ama açmaya çalıştıkları çukur her seferinde tekrar kapandı. En nihayetinden hemen sağlarında sıralanmış sarı kantaron fidanlarının arasına bıraktılar.

KÜRE   (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin