6.Bölüm: Ay'ın Meleği

5.3K 257 57
                                    

Diğer kitabım sevgili komşuma beklerim. Tamamlanmış, asker&mahalle kurgusudur.

*

Başımı kapıya doğru çevirerek gelenin kim olduğuna uykulu gözlerle baktım. Kapıya bakmamla net bir şey görememekle birlikte, ihtimal vermeyip gözlerimi yeniden kapattım. Bir adım sesi duydum. Ses ayılmama yardımcı olmuştu. Yatağımdan adeta fırlayarak kalktığımda gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kapının önünde kanlı canlı Aras duruyordu.

Saat kaçtı veya Aras'ın burada ne işi vardı, hiçbir fikrim yoktu. Sadece şu an buradaydı. Yeni uykudan uyanmış, saçım başım dağınık halimle çok kötü göründüğümün farkındaydım, fakat şu anlık bunu önemsememeye karar verdim. Çünkü asıl soru Aras'ın neden gelmiş olduğuydu.

Lambayı yakması ile onu daha net görebildim. "Komutanım?" dedim zorlukla. Boğazım kurumuştu.

Cevap vermeyince devam etme zorunluluğu hissettim. "Ne yapıyorsunuz burada? Bi-bir sıkıntı mı var?"

"Ne yapabilirim Beril. Haber vermeye geldim. Göreve çıkacağız. Kalk hazırlan."

Yeni uyanmış olmanın verdiği salaklık ile saçma bir soru sordum. "Şimdi mi?"

"Gecenin bu saatinde seni uyandırdığı ya göre haftaya olabilir, Beril."  Dalga geçmesini es geçip, başımla onayladım. "Emredersiniz komutanım." dedim uykulu sesimle.

Odadan çıkar çıkmaz telefonun kamerasından kendime baktım, gayet normaldim. Sadece birbirine girmiş saçlar ve şu ölmek üzere olan gözlerimi saymazsak.

Üstümde ki kıyafetlerden kurtulup yerlerine yerleştirdim. Ardından
üniformamı giyip saçımı sıkı bir at kuyruğu yapıp odamdan çıktım.

Koridorda yürürken aklıma neden geçen seferlerde ki gibi Giray'ın değil de, Aras'ın gelmiş olduğu takıldı. Yoksa Giray bu göreve katılmıyor muydu?

Normalde, göreve çıkacağımızı haberini komutan pat diye odama dalarak vermezdi.

Merdivenlerden saçımla uğraşa uğraşa kafamda ki saçma düşünceler ile indim. Toplantı odasına kapısını iki kere tıklatıp kapalı olan kapıyı yavaşça açtım, neredeyse herkes gelmişti. Geç kalmıştım ama çokta kalmamıştım. Odada ki herkese kısa bir bakış attıktan sonra yerime geçtim, kısa bir sessiz bekleyiş sonrasında Albay Tuğrul içeri girdi.

"Hoş geldiniz çocuklar." dedi tok bir sesle. "Sağ ol!" Albay Tuğrul en baştaki boş sandalyeden birine oturdu.

"Timiniz konu hakkında bilgilendirildi mi Yüzbaşım?"derken Tuna'ya baktı. Tuna ayağa kalktı;

"Yüzbaşı Tuna Keskin, Ankara. Komuta bende komutanım. İzniniz olursa timimi ben bilgilendirmek isterim." adam bize bakıp kafasını salladı, ayağa kalktı.

"Peki evlat, yemek yiyin ve son işlemleri halledin, ardından iki saat içersinde yola çıkacaksınız."

"Emredersiniz komutanım." Albay Tuğrul odadan ekstra şeyleri söyleyip dışarı çıktı. Aras az önce Tuğrul Albay'ın olduğu yere geçip bizi bilgilendirmek için konuşmaya başladı.

"İlk olarak Gabar Dağına çıkıp terörist avlayacağız olabildiğince dağı temizleyeceğiz." Durup soluklandı ve devam etti. "Daha sonra dağın eteklerindeki köylere ineceğiz. Barınan terörist varsa eğer bu sefer sağlam alıp döneceğiz, en az hasarla dönmek isterim askerler." başımı salladım, tüm dikkatim Tuna komutanımın anlattıklarındaydı.

"Şimdi bu göreve çıkacağız gelemeyecek, yarı yolda pes edecek Türk Askeri varsa eğer ayağa kalksın!" kimse hareket etmedi, bende öyle düşünmüştüm şu ana kadar ki tüm görevlerde daha öncesinde izin aldığı için katılamayanlar dışında göreve katılmayan hiç bir Türk Askeri görmemiştim. Bizi korkutmak, kolay değildi.

Sevgili Komutanım (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now