İyice yanlarına yaklaşıp koltukların ortasında duran sehpaya elimdeki tepsiyi bıraktım. "Daha yeni geldim." diyerek kendimi tekli koltuğa attım. "Kurabiye yapmıştım size de getirdim."

Çağlar ve Ufuk'ta ayakta durmayı bırakıp ikili koltuğa yan yana oturduklarında gözlerimi gözlerine dikerek limonata bardağımı elime aldım ve sorumu yeniledim.

"Kim kimin mezarını açıyor?"

İkili göz göze geldiler ve sonra Osman Çağlar'dan önce davranarak "Berna..." dedi birden ve gözlüğünü düzelterek bir elini Çağlar'ın omzuna koyup sıktı. "Berna Çağlar abimin ayarlarıyla oynadı. Çağlar abimde balatalar sıyrılınca kendine mezar kazmaktan bahsediyordu."

"Ne alaka amına koyayım? Sen şimdi benim sevgilimi ne katıyorsun?"

"Abi..." kaş göz işareti yaptı. "Sen mezarı kendin için açmayı düşünmüyor musun?"

Çağlar'ın gözleri beni buldu. "Haa..." dedi uzatarak "Osman doğru söylüyor."

Kıstığım gözlerim ve çattığım kaşlarımla ikisinin gözlerinin içine baktım. İkisine de pek inanmadım. Çünkü mezar kazmaktan değil mezar açmaktan bahsediyorlardı. Tam onları bu detayı soracakken, evin demir kapısı açıldı ve Melih'in arabası içeriye giriş yaptı.

İkiliyle birlikte oturduğumuz yerden kalktık. Melih arabayı park edip içinden indiğinde koşar adımlarla yanına ilerleyip boynuna sarıldım. Başım göğsünde yer edinirken Melih'in elleri saçlarımın üzerindeydi.

"Geç kaldın." dedim nazlanarak.

Melih benim nazlanmama karşılık saçlarımı öptü. "Çağlar, Osman..." diye seslendi. Çağlar ve Osman yanımıza geldiğinde "Hallettiniz mi?" diye sordu.

"Eksiksiz ve sorunsuz bir şekilde hallettik abi." Diye yanıt verdi Çağlar.

Melih "Güzel..." derken başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Yorgun görünüyordu. Elimle iri elinin kavradığımda, elinin üstündeki yaralar dikkatimi çekti. Parmak boğumları yüzülmüştü ve bazı yerleri kanamıştı.

"Eline ne oldu Melih?" şaşkınca sorduğum soruyla Melih'te elindeki detayı yeni fark etmiş gibi elini elimden çekti. "Önemli bir şey yok. Mehmet abi düştü onu tutarken oldu."

"Nasıl ya..?"

Çağlar araya girerek "Abi biz gidelim. Yarın şirkette görüşürüz." dedi Melih başını olumlu anlamda sallayınca ikisi aynı anda "İyi geceler." Diyerek evimizden ayrıldılar.

Ben ise yanıtsız kalmanın etkisiyle Melih'e bakmayı sürdürdüm. "Melih..." diye seslendim.

"Çok yorgunum yavrum. Uyumak istiyorum." Elini belime koyarak beni eve doğru çekiştirdi. "Sende bana soru sorup durma. Gidip yatalım."

Şaşkınlıktan açılan ağzım ve gözlerimle Melih'in beni içeriye çekiştirmesine müsaade ettim. Belli ki bir şeyler olmuştu ama yine her zaman ki gibi Melih beni işinden uzak tutmaya çalışıyordu.

Her zaman yaptığı gibi... Her zaman yapmaya devam edeceği gibi...

***

Melih'in Yalova'dan döndüğü günün ardından bir hafta geçmişti. Bu bir hafta özellikle son üç-dört gündür benim için pekiyi geçmemişti. Çünkü kendimi oldukça halsiz ve bitkin hissediyordum. Sürekli uyumak istiyor, mide bulantımdan dolayı bir şeyler yiyip içemiyordum.

Midemin bulanmasıyla yine kötü bir güne gözlerimi açtım. Yataktan fırladığım gibi kendimi banyoya attım. Klozete çökerek kusmak için öğürdüm ama sadece öğürdüm. Çünkü midem boş olduğu için sadece kendimi zorlamış oldum. Kusmamama rağmen yinede şifonu çekerek ayağa kalktım. Lavabo tezgâhının yanına ilerleyip suyu açıp yüzüme birkaç kere soğuk suyu çarptım. Dolaptan diş fırçamı alarak ağzımda ki o tattan kurtulmak için dişlerimi fırçaladım. Tekrar yüzümü yıkayıp banyodan çıktım.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now