"500 bin doları senin için feda eden adam daha ne kadar paralar verirdi değil mi ama! Mantıklı düşününce senin peşine düşmemem imkansız olurdu. Ve bu takip sonucu sevgili dostun Will ile tanıştım.",

Dediğinde bakışları Will'e dönmüştü. Şerefsiz! Tahmin etmem gerekirdi onun bu kadar pislik biri olduğunu.

"Çok zaman kolladık ama bir türlü seni kaçıramadık. Sonrada ülkeden ayrıldın. Ama tahmin et ne oldu, Aras'ta arkandan geldi! İşte bu fiyatının iki katına çıkarmamızı sağladı.",

Dediğinde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bu nasıl bir dolaptı böyle? Bunlar nasıl paralardı? Nasıl bu kadar kötü olabiliyorlardı?

"Will lütfen bırak beni! Yanılıyorsunuz Aras o parayı sizi getirmeyecek!",

Kendimi sıktıkça göz yaşlarım gözlerime hücum ediyordu. Güçsüz görünmek istemesemde göründüğümün farkındaydım.

"Üzgünüm İnci, 5 Milyon dolar senden daha değerli.",

Dediğinde bir şey diyemedim. Kime minnet ediyordum ki? Bu pisliğin böyle bir şey yapacağını tahmin etmem gerekirdi. Aras parayı getirmezse ne olacaktı? Öldürecekler miydi beni? Peki ya getirirse, bizi öylece bırakacaklar mıydı? Hiç sanmıyorum. Her ihtimalin sonu ölüm gibi duruyordu.

Gözlerimdeki yaşlar artık barajın kapakları gibi açılmış ve akmaya başlamıştı. Para için insanlar nasıl birbirine zarar verebiliyorlardı ki?

"Lütfen bırakın beni! Nolur bırakın!",

Diye söylendikçe karşımdaki çift sesimden rahatsız oluyorlardı. Lale arkasından bir tapanca çıkartıp bana doğrulttuğunda nefesim kesilmişti. Kalbimin deli gibi çarptığını hissedebiliyordum.

"O çeneni kapat yoksa vururum.",

Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Göz yaşlarım dudaklarıma ve sonrada yere akıyordu.

"Will benimle gel!",

Will, laleyle birlikte depodan çıktıklarında derin bir nefes aldım. Benim burdan kaçmam lazımdı. Kapının önünde hararetli şekilde konuştuklarını görebiliyordum. Ama kalbimin hızlı atan sesinden ne konuştuklarını duyamıyordum. Bakışlarımı deponun içerisinde gezdirdiğimde hemen sağımda ahşap paneller gördüm. Ahşap panellerin arkasında kırılmış cam parçalarını görünce içimde bir umut ışığı belirdi.

Ama onlara nasıl ulaşacaktım? Vücudum ve ellerim sandalyeye bağlıydı. Ayaklarımın bağlı olmaması bir mucize miydi? Asıl aptal onlardı. Kim ayakları bağlamazdı ki? Ayaklarımın üzerine kalkmaya çalıştığımda biraz zorlandım.
İkibüklüm şekilde yavaşça yürümeye başladım. Camların önüne geldiğimde alamadım. Ellerim arkamdaki sandalyeye bağlıydı. Ayaklarımda oraya yetişmiyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu vaziyette daha fazla duramazdım.

Deponun kapısı hareketlenince kendimi yere attım. Sanki sandalyeden düşmüş gibi yaparken ağlamayı da ihmal etmiyordum.

"Şu orospuyu yerden kaldır!",

Lale, Will'e verdiği emirle Will hemen yanıma gelip beni yerden kaldırmıştı. Saçlarım yüzümün önüne düşmüştü. Will saçlarımı geri çekip kulağımın arkasına koyarken konuştum.

"Lütfen Will! Biz arkadaştık ne olur bırak beni gideyim.",

"Üzgünüm İnci.",

Will arkasını dönüp tekrar depodan çıkıp Lale'nin yanına gitti. Arkasındaki kapanın kapanmasıyla avucumdaki cam parçasını iplere sürtmeye başladım. İplerin yavaş yavaş kopma sesini duyabiliyordum. Allahım lütfen yardım et bana!

CEVHERİ (+18)Where stories live. Discover now