Carmen

297 20 14
                                    

02:21.

11 saat.

Zar zor bir arada tutmaya çalıştığım hayatımın kum taneleri gibi ellerimin arasından dağılıp gitmesi tam 11 saat önce olmuştu. Bir gün içinde bu kadar çok kötü olayın olmasının imkansız olduğunu sanıyordum ancak anlaşılan o ki fazlasıyla yanılıyordum. Yine de en iyisi bu konuda ağzımı açmamaktı çünkü her an bir felaket daha olabilirdi, evrenle bahse girmek istemiyordum. En iyisi yenilgimi kabul etmiş şekilde pes edip bayrağı çekmek ve köşemde sessizce oturmaktı.

Yüksek müzik sesinden patlamak üzere olan kulaklarımı ellerimle kapayıp kafamı masaya eğdim. Küçük bir umut kırıntısına tutunmaya çalışarak güzel bir haber duyma umuduyla telefonun ekranına göz attım ama görünen o ki ne iyi haber vardı ne de merak ettiği için arayıp soran. Eh... iyi yandan bakmak gerekirse kötü bir haber de yoktu en azından.

Bardağın dibinde kalanı kafama diktikten sonra boğazımı yakarak aşağı inen alkol yüzümü buruşturmama neden oldu. Bir kadeh daha içmeli miydim? Yandaki camda bana göz kırpan yansımamı görmemle duraksadım, bu gerçekten ben miydim? Camdan aşağı kayan yağmur damlaları yansımamdaki gözyaşlarımla uyumlu bir şekilde akıp gidiyordu. Tam bir enkaza benziyordum.

Hayır, Carmen, hayır.

Boş bardağı her an beni baştan çıkarabilecek tehlikeli bir şeymiş gibi elimin tersiyle ileri ittim, sanırım masadan kayıp düştü, açıkçası bundan bile emin değildim çünkü yansımama bakıp kendimi tanımaya çalışmakla meşguldüm.

Daha fazla içmek yok.

Cama iyice yaklaşıp yağmur damlalarıyla ıslanmış camdaki yansımamın sarhoş gözlerinin tam içine baktım ve ellerimle kendi yüzümü tuttum. "Carmen," dedim kendi kendime, sanırım bağırıyordum ama sağır edici müzik sesi yüzünden kendimi ben bile duymuyordum. "Hayatını yoluna sokmak için tam üç ayın var."


CARMENWhere stories live. Discover now