60- Yıldız Yağmuru (Final)

Start from the beginning
                                    

"Gözlerini aç." Kulağımın yanında belli belirsiz güldüğünü duydum.

Gözlerimi açtığımda önce şaşkınlıktan sonra panikten kendimi kaybedecektim. Bunun yalnızca bir rüya olduğunu biliyordum, ama resmen bulutların üstünde duruyorduk. Fiziksel olarak normalde imkansız olsa da bacaklarıma değen bulutların ipeksi bir dokusu vardı. Şu an küçük çocukların hayal ettiği alternatif bir gerçekliğe ışınlanmış gibiydik, bulutların katı olmadığını ve üzerlerinde durmanın imkansız olduğunu bilecek yaşta olsam da bir an kendimi kaptırmadan edemedim.

"Bu... inanılmaz..." diyebildim hayranlıkla etrafa bakınırken.

"Burada özgürüz, nerede istersek orada olabiliriz."

"Hep bulutların üzerinde olmak istemiştim!" dedim heyecanlı küçük bir çocuk gibi yerimde zıplama isteğine karşı koyarken.

Nazikçe kolumdan tutup beni kendine çevirdi. "Biliyorum," derken yüzünde ciddi bir ifade olsa da dudağının kenarı muzip bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. Yüzünü bana biraz yaklaştırdı. "Bulutların üzerinde evlenme hayalinin olduğunu duydum." Sesindeki gülümseme benim de gülmeme neden olsa da utançla kızararak, "Alan!" dedim. "O söyledi, değil mi?" Onu öldürecektim, hatta uyanır uyanmaz ilk işim buydu.

"Çocukken öyleydi, yani tabii ki artık öyle hayallerim falan yok," dedim savunmaya geçerek. Vardı.

"Neden ki?" dedi masumca. "Bence çok sevimli." Duraksadı. "Hem... gerçek olmayacağını nereden biliyorsun ki?" İşte şimdi gerçekten dengemi kaybedip gökyüzünden aşağı düşecektim.

Şaşkınlıktan bir karış açılmış ağzımla herhangi bir kelime bulmaya çalışarak ona bakarken, "İkimiz için imkansız diye bir şey olmadığını biliyorsun, değil mi?" diye sordu parmağıyla nazikçe yüzümü okşarken. "En çocuksu, en saçma hayallerini bile gerçekleştirmek istiyorum." Kararlılıkla yüzüme baktı. "Hepsini."

"Efrain..." diyebildim beceriksizce, ağlamanın eşiğindeydim.

"Bir şey söyleme," diyerek beni kendine çekip sarıldığında rahatladım çünkü ne kadar düşünürsem düşüneyim doğru cümleleri bulamayacaktım. "Hiçbir şey söyleme, sadece hep burada ol, yanımda ol. Varlığınla bana her şeyin mümkün olduğunu hissettiriyorsun, hayatımda hiç olmadığı kadar güçlü hissediyorum." Tek yapabildiğim ona sıkıca sarılmaktı. Bunları söylerken onun bana ne kadar güçlü hissettirdiğini bildiğini sanmıyordum, ya da varlığının burada bulutların üstünde durmaktan bile daha gerçekdışı olduğunu...

***

Ertesi gece rüyamda yine iskelenin kıyısında oturuyorduk, bacaklarımı aşağı sarkıtmıştım ve su ayak bileklerime kadar geliyordu. Bir yandan da sabırsızca kıyıya bağlı sandalın halatını çekiştirip duruyordum, sandalın içinde sadece rüyada gördüğüm çeşitli çiçekler vardı, minik bir bahçe gibiydi.

Efrain kocaman boş bir dünya haritası getirmişti, -yani teknik olarak hayal gücüyle yaratmıştı- yarın çıkacağımız yolculuk için rotamızı belirlememizi istiyordu. Önümüzde kocaman bir üç ay vardı, ilk kez yaz için böylesine heyecanlıydım. Normalde yaz demek benim için odamda oksijensizlikten ölmeyi umarak saklanmak demekti. Yapılan tatil planları, artan sosyallik, kalabalık yaz akşamları, son dakika tatil planları, özgüvenimi yerle bir eden yazlık kıyafetler, sevimsiz akraba ziyaretleri, tatil için gidilen yerlerdeki nefes aldırmayan boğucu sıcak hava, güneş yanıkları... Hiçbirinden eser yoktu. İlk kez özgürdüm ve ilk kez yazı gerçekten yaşayacaktım.

Üç gün önce Alan takım arkadaşlarıyla yaz kampına gitmişti, etraftaki herkes birer birer tatile gidiyordu, babam yaz iznine ayrılmak üzereydi ve yaz boyunca anneme terapiste gitme konusunda yardımcı olacaktı. Ben de bu bahaneyle aradan sıyrılmak istediğimde Efrain'in kaçış planı çoktan hazırdı bile, fakat böylesine plansız ve uzun süreli bir gezi tasarlamıyordum, bu da daha çok heyecanlanmama neden oluyordu.

DARK MOONWhere stories live. Discover now