Bölüm 9

85 31 10
                                    


     Hastanenin bahçe kapısından içeriye giren bir teyze ve tahminince kızı olduğunu düşündüğü iki kişi Bekir'in dikkatini çekmişti. Teyze orta boylu, hafif kilolu tam bir Anadolu kadını olduğu giyinişinden belliydi. Kızın ise tertemiz bir yüzü vardı ve mavi gözlerinin içi parıldıyordu. Bekir kızın yüzündeki saflığa hayran kalmıştı. Bekir odasına dönmekten vazgeçti ve onları izlemeye koyuldu. Çarşıda ayakkabı satışı yapıyordu çevredeki herkesi tanırdı hatta teyzeyi de daha önce gördüğünü anımsadı ama kızı daha önce görse kesin hatırlardı. İkisi Bekir'in önünden geçtikten sonra hastanenin ana kapısından içeri girdiler. Girişteki personele randevu kağıdını gösterip Doktor Suat'ın kapısının önündeki oturaklara oturdular. Bekir'de onları takip ederek oraya kadar gelmişti. Koridorun diğer ucunda onları görebileceği bir yere oturdu. Kızın yüzünde saf bir temizlik vardı, bembeyaz tenli, küçük dudaklı ve mavi gözleri Bekir'i resmen büyülemişti. Doktorun odasında ki hasta çıktıktan sonra görevli 'Sultan Dürrü' diye seslendi. Teyze ve kızı ayağa kalkıp içeri girdiler.

     Bekir onlar odaya girdikten sonra içinde ' Allah'ım, eğer ki iyileşirsem şu içeri giren kulun gibi birini bana yar et ' diye dua etti.

Bekir saatin kaç olduğu merak etti, baya olmuştu odadan çıkalı ve onu merak etmiş olabilirlerdi. İlacını da içmeden masanın üzerine bırakıp odadan çıkmıştı. Yanında oturan amcaya saati sordu ve yaklaşık bir saatir dışarda olduğunu öğrendi. Odasına doğru yürürken o kızı bir daha görebilme ihtimalini düşündü. İçten içe keşke oda burada kalıyor olsaydı diye geçirdi...

     Odasına geldiğinde bastonunu unuttuğunu fark etti. Geri dönmeye üşendi, yorulmuştu ama yeni bir baston alması gerekebilirdi hem de baston dedesinden yadigardı. Bastonunu nerede unuttuğunu düşündü. En son kulübede telefon ile konuşurken ağaca dayamıştı, oradan aldığını hatırladı sonrasında kantine gitmişti ama orada da elinden hiç bırakmamıştı. Sonrasın da teyze ve kızını izleyip içeriye girmişti. Orada unuttuğunu tahmin ederek ilaçlarını hızlıca içip odadan çıktı. Hızlı olur ise onları bir daha görebilme ihtimali vardı.

     Bekir, Doktor Suat'ın odasının bulunduğu koridora dönünce, Kızın annesi ile birlikte odadan çıktıklarını gördü. Kız kan vermiş olmalıydı eli ile kolunda ki pamuğu tutuyordu. Bekir kıza baka kalmıştı yine, kız kafasını kaldırmasıyla Bekir ile göz göze geldiler. Bekir'in kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu gözlerini kaçırmak istedi ama yapamadı bir daha onu göremeye bilirdi ama kız hızlıca gözlerini kaçırdı, annesinin koluna girerek dışarıya doğru yürümeye başladılar. Bekir'in ayakları nöbet anlarında olduğu gibi titremeye başlamıştı. Bekir arkasını tekrar dönmek ve tekrar ona bakmak istiyordu ama utanıyordu fark etmelerinden. Cesaretini topladı ve arkasına döndü. Onlar yavaş yavaş yürüyerek hastanenin bahçesinden dışarı çıkıyordular.

...

Bekir'i odasına döndüğünde niye dışarı çıktığını unutmuştu. Aklına bastonu tekrar geldiğinde artık aramaya gidebilecek takati olmadığına karar verdi. Kapıdan Aysun Hemşirenin geçtiğini gördü ve hemen seslendi.

' Aysun Hemşire bir bakabilir misin? '

' Buyur Bekir bey ' dedi aceleci bir tavırla.

' Tahminen Doktor Suat Beyin orada bastonumu unuttum. Oraya gidiyorsan bakabilir misin oralara? '

' Tabi ki bakarım kantine gidiyordum zaten. '

...

Bekir üstünü değiştirmeden direk kendini yatağa bıraktı. Sanki kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Kızın yüzünü düşündü, gözlerini, saçlarını. Onu bir daha görebilecek miydi? Pencereden bakmaya karar verdi ümitsizce, belkide hala bahçededirler diye. Yataktan kalktı pencere doğru ilerledi. Pencereyi açtı ve bahçede gözlerini gezdirmeye başladı. Hastanenin bu kısmında genelde kimsecikler olmazdı. Her zaman ki gibi bir kaç kişi vardı. İki ihtiyar oturmuş muhabbet ediyorlardı. Bir kadında çocuğunu gezdiriyordu. Yinede Bekir 1 saat kadar bekledi ya olurda gelirse diye, gelmiyeceklerini kendi de biliyordu ama heyacanını atabilmek için bir şeyler yapması gerekiyordu. Camdan bir sağa baktı, bir sola baktı durdu. Ya geçerse diye.

Odanın kapısından Aysun hemşire seslendi. 

' Bastonu buldum. Bir ihtiyar Doktor Suat Beye vermiş. Oda ceviz ağacından yapılmış bastonunu tanımış, sana getirecekmiş zaten. ' Bekir bastonuna kavuştuğuna sevinmişti. Aysun hemşireye teşekkür etti. Bastonunu komidinin yanına bırakıp pencere geri geldi.Hava serinlemeye başlamıştı. Pencereyi kapatıp ' Hava soğudu iyice, zaten bu havada bahçede gezen delidir, evine gitmiştirler çoktan' diyerek içinden geçirdi. Bir süre kalorifer peteklerine ısınmak için ellerini ve dizini dayadı. Çok mutluydu ama bir daha görememe ihtimali aklına geldikçe moreli düşüyordu. İsmini öğrenmişti belkide annesinin ismiydi ama sorup soruşturur bulabilirdi. İçi ısındıktan sonra üstünü değiştirdi yatağının kenarına oturdu. Masadaki iki Akçaağaç'ın yaprakları büzüşmeye başlamıştı onlara baktı hala çok güzeldiler. Yatağa uzandı Sultan'ın içinde bulunduğu hayallere daldı. Her hayalde hastalığı ona engel oluyordu. O onu böyle kabul eder miydi? 

O gün akşama kadar Bekir uyudu kalktı, kısa kısa rüyalar gördü. Çoğu rüyasında Sultan vardı. Arada bir ümitsizce pencereye gitti dışarı baktı belki oradadır diye. 

Bekir için gün çok hızlı bitmişti. Bugün onun için 12 saati.

AKÇAAĞAÇWhere stories live. Discover now