Zehir Soluyan Şifa

463 593 268
                                    

Bir ruh daha kimsesiz kalmıştı. Dünyadan eksilenler kalanlardan bir parça daha götürmüştü ve yalnızlık boş zihinlerde hükmetmeye devam etmişti.

Bir insan için ailesi tutunacağı dalı temsil ederdi. Bir uçurumun kenarında olsanız bile dimdik ayakta durmanızı sağlardı o dal. Ellerinizle sımsıkı sarardınız ve tüm kudretiyle sizi bırakmayacağına emin olurdunuz. Umutlarınızı bağlardınız o dalın köklerine. Tüm sevginizle beslerdiniz. Zamanla o dal sadece elinizden değil, kalbinizden de tutar olurdu.

Sonra karanlık çökerdi tüm bu hislerin üzerine. Şiddetli bir fırtına çıkardı ortaya. O fırtınanın kudreti istemeden de olsa sökerdi dalı kökünden. Onunla birlikte tüm umutlar da sönerdi. Artık kalbini tutamaz, parçalanmasına izin vermekten başka çaresi kalmazdı.

Bizim de hayatımızda bir fırtına oluşmuştu. Tutunduğumuz o dalı kökünden sökmüş ve bize karanlıktan başka çare bırakmamıştı. Ruhumuz karanlıklara esir düşmüş, üzerimize matem siyahı çökmüştü. 

Bir kurşun delmişti hayatını ve onu binbir parçaya bölmüştü. Ne yapıştırılarak eski haline getirilebilir ne de hiç olmamışçasına davranılabilirdi.

Yere bir çınar devrilmişti ve ardında kalanlar öylece izliyordu onu.

Sema'ya çevirdim bakışlarımı. Elinde eski kadar sıkı tuttuğu silahı duruyordu. Aynı pozisyonda kalmış, bir santim bile hareket edememişti. Öylece yerde duran annesine çevirmişti bakışlarını. Ben de onun bakışlarını takip ettim gözlerimle.

Yerdeki kısa mesafeden sonra annesine denk geldi görüş alanım. Havaya bırakılan bir çığlık yankılandı yeniden kulaklarımda, yere düşen bir beden canlandı gözlerimin önünde. İçimde kalan iyi hislerimle umdum bunun olmamasını. Bu acının bir kez daha gözlerimin önünde çekilmemesini istedim tüm korkularımla. Bana yabancı olan bu kelimeyi işte şimdi Sema için hissediyordum.

Bedenim sabit kalmasına izin vermeyip bir adım attım ileriye doğru. Hemen ardından istemsiz bir adım daha geldi ona doğru ve böylece bilincimi kaybetmiş bir şekilde yanında buldum kendimi. Yanına çöktüğümde bir elimi de yerle buluşturmuştum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım tüm cesaretimi toplamak için. Diğer elimi ağırca havalandırırken Havva'nın boynuna doğru götürüyordum. İki parmağımı şah damarının üzerine yerleştirdiğimde herhangi bir işaret bekliyordum. Hayatta olduğuna dair bir iz görmek istiyordum lakin hayat istediğimi bir kez daha elde etmeme izin vermemişti.

Vazgeçmeyerek bu sefer de bileğinden tuttum ama bu da işe yaramamıştı. Sonuç yine olumsuz, hayat bize küskündü.

Kurşunun geldiği yöne çevirdim bakışlarımı. Tam kalbine isabet etmişti. Sanki ölen hislerini bir kez daha böyle imgelemek ister gibiydi. 

Aklıma o an Sema geldi. Zaten kurak mevsimin hakim olmasını sağladığım kalbinin, bir kez daha felaketlerin evi olmasını sağlamıştım. Bir kez daha onu koruyamamış tam aksine yıkımlarının sebebi olmuştum. Şimdiyse koca bir harabe duruyordu karşımda.

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona çevirdim bu sefer yönümü. Adımlarımın hedefi bu sefer onun bedeni oldu. Uzattığı silahın tam önünde durdum. Gözlerim sadece silahın üzerinde dururken çıkan kurşunun isabet ettiği kişi ben olmalıydım diye düşündüm. 

"Sema." diye seslendim varla yok arasındaki sesimle. Nasıl toparlayacaktım bu yıkımları? Gözümden bir damla yaş daha aktı ve ruhumun acımasını sağlayan anlara bir yenisi daha eklendi. İçimdeki masum çocuğun gözü yine yaşlı kalmıştı. 

"Sema!" Bu kez sesimi biraz daha yükselterek konuşmuştum. Ellerimle kolunu tuttum ve aşağıya doğru indirmesini sağladım. Ucu yere bakan silahı yavaşça parmaklarından kayıp yere düşmüştü. Silahın sesi ortamda yankılanırken boşlukta kalan bedenini kollarımla sardım. Ellerimi saçlarının arasına yerleştirdiğimde yüzünü omzuma gömmüştü. Yağmurla birlikte karışan gözyaşlarının üzerimde buluştuğunu hissediyordum. Boğuk bir çığlık işittim. Kız çocuğunun içinde kopan fırtınaları temsil eden çığlık kulaklarımda vuku bulmuştu.

Günahın Gölgesindeki MeleklerWhere stories live. Discover now