Kayıp Noktalar

659 751 376
                                    

Kalbimde hafiften gezintiye çıkmaya başlayan kıskançlık duygusunu hissedebiliyordum. Sabahki görüntüden sonra sakin olamayışım aşağı yukarı hareket eden bacağımdan belliydi. Semadan gözlerimi uzakta tutmaya çalışsam da bakmamak elde değil gibiydi. Bu kaçak bakışlarımın sebebi Sema değildi, o adamın onu rahatsız ettiğine emin olduğum halde tenine değmesine engel olamadığımdı. Buysa içimdeki yangını alevlemeye yetiyordu. İçinde bulunduğum tüm bu duygu karmaşasını bölense yine onun sesi olmuştu. 

"Ben annemin bulunduğu yeri öğrendim. Kendi isteğiyle orada bulunduğunu sandığı için şüphelendirmemek amacıyla pek bir önlem almamışlar. Yani buraya getirmesi kolay olacak. Şimdi tek tek paraların nerede bulunduğunu yazacağım ve kendi aramızda bunları bölüştüreceğiz. Hepsi ayrı ayrı yerlerde tutuluyor ki herhangi bir olayda tüm parayı birden kaybedilmiş olunmasın. Yalnız benim bilmediğim yerlerde de sakladığı paralar var. Yine de buralarda da büyük miktarda bir para bulunduğu için bu onu baya zedeleyecektir." 

Elindeki kalemle önündeki kağıda tek tek yerleri yazarken konuşmuştu. Konuşması bittiğinde kalemle işi de bitmişti. Kalemi masanın bir kenarına fırlatırken kağıdı da elini alıp konuşmasını devam ettirmişti. 

"Annemin bulunduğu yere tek bir kişi gidecek ve görevi sadece onu alıp eve getirmek olacak." Cümlesini Sude yarıda kesmişti. 

"Ben onu alırım." Sema başını iki yana sallarken "Bu meseleyi kendimden başkasına bırakamam." dedi. Ucu açık kalan bu cümlesi Sude'nin tepki vermesine yer hazırlamıştı. 

"Sen paranın saklandığı yerleri daha iyi bildiğin için oralara gidersen işiniz daha kolay olur. Annemi de anca ben ikna edip getirebilirim. İkinizin nasıl zıtlaştığını iyi biliyoruz." Sema sinirli bakışlarını bir süre Sude'nin üzerinde tuttu. Sonunda pes ederek önerisini kabul etti. 

"Tek şartım yalnız gitmemen. Yanında gelmesi için birkaç kişi vereceğim." Sude itirazsız başını sallayarak kabul etmişti. Ardından Sema'nın bakışı Oğuz'a dönmüştü.  

"Sen de şu kağıtta yazan mezarlığa gideceksin. Orada ismi yazan mezarın altında bir tabut var. Tabutun içiyse altınlarla dolu. Artık bir araba falan ayarlarsın." Kağıdı Oğuz'un önüne fırlattığında yönünü bana çevirdi. Hâlâ yüzüne doğru düzgün bakmıyordum. 

"Biz ikimiz de tiyatroya ve hastaneye gideceğiz. Yerleri bildiğim için şimdi anlatmama gerek yok. Herkes kendini hazırladığında çıksın. Kutay, biz şimdi çıkıyoruz. Sude sen de gecikmeden annemi almaya git. Hatta Oğuz ile birlikte git. Oğuz da oradan mezarlığa gider." Sude başını sallayarak onu onayladığında beni beklemeden evden dışarıya doğru gitti. Peşinden dışarıya çıktığımda evine doğru gittiğini fark ettim. Hızlı adımlarla evine ilerlerken bağırarak konuşuyordu. 

"Rahat bir şey giyip hemen geleceğim." Bu lafının üzerine ben de onun arabasına geçtim. Sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturarak birkaç dakika gelmesini bekledim. Gecikmeden geldiğinde koşarak arabanın içine binmişti. Kısa süreliğine göz ucuyla onu inceledim. Üstüne ince askılı ve siyah olan bir göbek üstü tişört giymişti. Üzerine tam oturan tişörtün altındaysa siyah bir şort bulunuyordu. At kuyruğu yaptığı uzun saçlarıysa hafiften omzuna dökülmüştü. 

Arabayı çalıştırmasının ardından bakışlarımı önüme çevirdim. Hızlı manevralarla kullandığı arabanın sayesinde saçları yüzüme geliyordu. Başımı yanımdaki cama çevirdiğimde saçlarının yüzümle teması kesilmişti. Aramızdaki sessizlikle geçen birkaç dakikanın ardından tiyatronun bulunduğu yere gelmiştik. İkimizin arabadan inmesinin ardından girişe doğru adımlamaya başladık. Kapının önünde bulunan tek kişi dışında etrafımız bomboştu. Adamın önüne geldiğimizde sorgularcasına bakışlar atmaya başlamıştı. 

Günahın Gölgesindeki MeleklerWhere stories live. Discover now