"Pekala, geliyorum!",

Alice duyduğum cümleyle mutlu olunca ayaklandım. Kol çantamı ve Mimarlığın tarihini anlatan 300 küsür sayfalık kitabımı alıp kapının önündeki gruba doğru yürüdük. Grubun arasındaki sohbet son bulup bakışları Alice ve bana çevrilmişti. Mark'ın gülümseme eksik olmayan yüzü beni görünce daha da genişlemiş ve konuşmaya başlamıştı.

"İnci, eğlenmeye hazır mısın!",

Bu sorudan ziyade gecenin kısa bir özetinin tek bir cümlede söylenmesiydi. Gülümseyerek konuştum,

"Hazırım!",

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Elimde sıkıca tutuğum bardağıma baktım, bitmek üzereydi. Buraya geldiğime pişman olmasamda, ikinci bardak teklifin reddetmem gerektiğinin farkındaydım. Başımın dönmesi ve arada bir attım gereksiz kahkahalar sarhoş olduğumun kanıtıydı.

"İnci, bir bardak daha?",

Will'in suratına bakıp gülümsedim. Sarışın mavi gözlüydü, klasik almanyalı bir tipi vardı. Ama bana kendinden bahsettiğinde yarı alman yarı ingiliz olduğunu söylemişti. Bana sorucak olursanız, Will kesinlikle almandı. Özellikle sesindeki aksanı alman olduğunun kanıtıydı.

"Hayır, yeterli!",

Biraz zeka parıltısı halen bünyemde mevcuttu. Gruptan yükselen kahkaha sesiyle bakışlarımı Will'in üzerinden çekip Maria'ya çevirdim. Suratıma alaycı bakışı benim için iyi bir şeyin beklemediğinin kanıtıydı sanki.

"İnci, doğruluk mu cesaretlik mi?",

Maria'nın heyecanla sorduğu soru üzerine bir kaç saat önce oynamaya başladığımız oyunu hatırladım. Bu saçma oyunun lisede kaldığını düşünmek sanırım ahmaklıktı.

"Doğruluk.",

En zararsız şıkkı seçtiğimde masadan itiraz sesleri yükseldi.

"İnci sürekli, doğruluğu seçiyorsun!",

Haklılardı. Doğruluktan başka bir şey seçmediğim için hakkımda her bilgiye sahiplerdi. Bir kaç dakika önceki sorunun cevabını hatırlamak, kıkırdamama neden olmuştu. Daha önce hiç sevişmediğime inanmadıkları gözlerinden okunuyordu. Hiç bir özelimin kalmadığını biliyordum ve gelecek sorulardan korkmuyordum artık.

"İnci, sana sorucak sorumuz kalmadı artık!",

Doğum günü çocuğunun da hayıflanmasıyla pes ettim.

"Bu son turum?",

Sorduğum soruyla grup heyecanla kafalarını salladı. Son tur şerefine cesaret diyebilirdim. Kendimi hazır hissedince konuştum,

"Cesaret.",

Grup heyecanla Maria'nın vereceği görevi bekliyordu. Ben ise oldukça sakindim, en fazla ne olabilirdi ki? Maria fazla insan kalmamış barda göz gezdirdi. Gözleri bir noktada sabit kalıp ışıldadığında vereceği görevi bulduğunu anlamıştım. Geri yaslandığım koltukta dikleşip Maria'nın suratına baktım.

"Şuradaki adamın yanına gidip flört et.",

Söylediği cümle üzerine gözlerimi devirdim. Az önce Eric'e yaptırdıkları şeyin yanında bu hiç bir şeydi. İtiraz etmeden ayaklandım, bir kaç flört cümlesi yeterli olurdu. Sarhoş olduğumu düşünüp umursamayacağından emindim. Etrafa baktığımda hangi adamdan bahsettiğini tam olarak kavrayamadığım için bakışlarımı tekrar Maria'ya çevirdim. Maria ne istediğimi hemen anlamış olacak ki parmağıyla barın köşesinde karanlık bir yerde tek başına oturan adamı işaret ediyordu. İçkinin etkisinden midir bilmiyorum, adamı olduğum yerde çok fazla seçemiyordum. Sadece kahve rengi saçlı biri olduğunu görebiliyordum. İstemsizce kıyaslayarak Will'e baktım. Will'in bundan rahatsız olduğunu anlayabiliyordum ama doğruyu söylemek gerekirse umrumda değildi. Will'le aramızda bir şeyin olamayacağını kesin bir dille söylemiştim zaten. Ayrıca Will benim tipim sayılmazdı, ben sapyoseksüel bir insandım. Yakışıklı olup olmamasıyla ilgilenmiyordum, eğer ilgilenseydim Will'e bir şans vermem gerekirdi. Çünkü kendisi oldukça yakışıklı biriydi.

CEVHERİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin