28. Bölüm "Aşık İki Genç"

Start from the beginning
                                    

Salonda hoşgeldin faslı bitince herkes yerine geçti. Tüm koltuklar Erva'nın dedesi,amcası ve birkaç erkek kuzeni tarafından işgal edildiği için Toprak ve Deniz kenardaki sandalyeye ilişti.
Karşılarındaki Deniz bugün kimsenin tanımadığı bir Deniz'di. O soğukkanlı, karizmatik adam gitmiş titreyen ellerini nereye saklayacağını bilmeyen bir adam gelmişti.
" Oğlum sakin ol lan. Düşüp bayılayım falan deme sakın. Valla o koca cüsseni kaldıracak adam bulamayız burada."

Toprak bir tanecik arkadaşıyla bugün dalga geçmezse çok pişman olacağını bildiği için bulduğu her fırsatta laf geçirmeyi ihmal etmiyordu.
Deniz de Toprak'ın kulağına eğilip
" Lan bi sus. Yardımcı olacağına dalgaya vuruyorsun. Kocaman herifsin utanmıyor musun?"dedi sesini mümkün olduğunca alçak tutarak.
" Kardeşim o 'lan' kelimesini geri alırmısın lütfen? Farkında mısın bilmiyorum ama Erva benim baldızım oluyor. Yani kız tarafı sayılırım ben. Dikkatli ol."dedi göz kırparak. Ardından biraz düşünür gibi yapıp tekrar yaklaştı.
"Eltim miydi lan?"

" Yok görümcen olacak Toprak. La havle. Bir sus oğlum ya. Şu çenen bir bana açılıyor. "
Toprak ve Deniz atışmaya devam ederken büyükler hal hatır sormakla meşguldü. Kızlar ise Toprak ve Melih'i çekiştirmekle...
Erva kapının küçük aralığından içeriyi dinlerken Eylül ona yöneltilen soruları yanıtlıyordu. Tabi bu soruları soran tek kişi Eda idi.

'Demek asker. Zordur yaa Allah yardımcın olsun.'

' Ee şimdi peşinden koşan da çoktur. Yakışıklı koca başa bela valla.'

' Düğün ne zaman?'

Eylül bu ve bunun gibi envai çeşit soruyu yanıtlarken Erva koşarak mutfaktan içeriye girdi.
" Kızlar annem kaş göz yaptı. Hadi kahveleri yapalım."
" Herşey hazır zaten gel."dedi Eylül tezgahın önünden çekilirken.
" Ee ne katacağız kahvenin içine bakalım. Hangi baharatları sever enişte."dedi Eda ellerini heyecanla çırparak.
" Ben tuz falan koymayacağım Eda saçma birşey birkere."
" Yaa olur mu öyle? Adettendir."

" Bak bu aslında öyle bir gelenek değil. İnsanlar yanlış aktarmış sadece.
Eskiden kız isteme töreni sırasında kız damat adayını şöyle bir süzüp mutfağa kahve hazırlamaya gidermiş. Genç kız eğer damadı beğenirse kahvesini şekerli yaparmış. Yok aman olmaz, beğenmedim diyorsa da kahvesine tuz koyarmış. Kahveyi içen damat adayı tuzun tadını aldığı gibi bu işin olmayacağını anlasın diye. Yani bir nevi gizli, kalp kırmadan karşınızdaki kişiyi cevaplama yöntemiymiş. Ha bir de bunun damat adayı için bir zorluk testi olduğunu düşünen de var. Ama ben zaten içine ne koysam içeceğini biliyorum. Gerek yok yani saçma sapan şeylere."

Kızlardan gelen ' Vayy' 'Ooo' nidaları eşliğinde kahveler de hazırlandı.
Erkeklere kahveyi Toprak'ın götürmesi kararlaştırıldı. Çünkü şuan salonda en küçük o vardı.

Eylül kapının ağzında geçip kaş göz ile Toprak'ı mutfağa çağırdı.
" Efendim hatunum."dedi sonunu uzatarak.

Eylül ise gülümseyip direkt lafa girdi.
" Toprak kahveleri sen götüreceksin."

" Ne! Ben mi? Ben mi evleniyorum kızım niye ben?"dedi ellerini iki yana açarak.

" Topraak. Erkeklere sen vereceksin işte. Erva kadınlara götürecek."

" Uff. Tamam ver de Deniz'e bakışarak kahve vermedim demeyeyim."

Eylül dudaklarından kopan küçük kahkahayı susturup tepsiyi Toprak'ın eline tutuşturdu. Toprak ise söylene söylene içeriye geçti.
Eylül Deniz'in kahvesini ısrarla gösterip başkasının almaması için tembihlemişti.
Toprak mutfaktan çıkar çıkmaz kızlar Eylül'e muzip bakışlar atmayı ihmal etmemişti.
Herkesin kahvesini verip Deniz'in kahvesine sıra gelince kötü kötü gülümseyip kahvesini uzattı. Ardından kendi kahvesini alıp yanına oturdu.
Deniz ters bir bakış atıp." Tam hayallerimdeki gibi."diye fısıldadı.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now