1.8✴Koruyucu Melek

Start from the beginning
                                    

Ne demişti safir gözlü genç adam?

"Ölümü arzuluyor gibi görünmüyorsun."

Ne demek istediğini o an yaşadığı acı ve korkudan anlamamıştı, şimdi de tam anlamıyla anlamış sayılmazdı ama bunun onu öldürmek isteyen birinin sözleri olmayacağını anlayacak kadar zihni yerine gelmişti. Kaç gün geçmişti o günün üzerinden, bilmiyordu ama artık bu acıya da, yaşadıklarına da biraz daha alışmış gibiydi. Sadece bir an önce neyin içinde olduğunu öğrenmek istiyordu.

Neden ölen insanların ruhlarını görüyordu mesela?

Ya da 17 yıl önce ölen kardeşi nasıl sapasağlam karşına çıkabilmişti?

Onu bulacaklarını söyledikleri kişiler kimlerdi?

Ve... Annesini neden öldürmüşlerdi?

Peki, Arya... Kardeşi neden onu öldürmek istemişti?

Zihni sorularla doluydu adeta. Cevap ise etrafındaki bu insanlardaydı. Ayağa kalktı, bir şeyler giyinmek için dolaba yönelecekti ki yatağın üzerindeki kıyafetleri fark etti. Sarışın adamın yaptığını düşündü, muhtemelen onu odaya çıkardıktan sonra kıyafetleri de ayarlamıştı. Tüm bunları neden yaptığını ise Tanrı bilirdi ama en azından onu giydirmeye yeltenmemişti. Ya mahremiyetine saygı duymuştu, ya da umurunda değildi. Gerçi umurunda olmasa ona yemek hazırlamak için de uğraşmazdı.

Yemek de yiyememişti ya zaten. Midesi bomboştu ama buna rağmen zerre iştahı yoktu.

Üzerini giyindi ağır ağır, hareketleri hala biraz yavaştı. Neden bilmiyordu ama üzerinde garip biraz durgunluk vardı. Soğukkanlı biri olmuştu çoğu zaman, öyle olmasa ruhları gördüğünü bu zamana kadar böylesine gizleyemezdi. Ama eninde sonunda birilerine açık vermiş ve dehşet verici şeylerin yaşanmasını sağlamıştı. Üzerindeki bu durgunluğun sebebini de soğukkanlı oluşuna bağlamak istedi ama değildi. Başka bir şeydi bu.

Odadan çıkarken kısa bir an tereddüt etti. Zaten kaybedeceği pek bir şeyin kalmadığını düşündü ardından, hayatı çoktan paramparça olmuştu zaten. Kattaki tırabzanlara yaklaşıp aşağıya baktı ama etrafta kimse görünmüyordu. Arkasını dönüp kaldığı odanın hemen yanındaki odaya yöneldi, yavaşça kapısını açtı. Yine kimseyi bulamadı. Halbuki bu binada yaşayan birçok kişi olduğunu görmüştü, neredeydiler peki şimdi?

Geri dönüp alt kata indi. Birkaç odaya daha baktı, bir alt katta da aynısını tekrarladı. Boş odalarla sonunda kendini zemin katta buldu. Zemin katın ortasında devasa yuvarlak bir koltuk vardı, etrafındaki ekranları ise sanki o an fark etti. Bir anlam veremedi ama binada kimsenin olmadığına emindi artık.

Neredeyse iki buçuk metre uzunluğunda olan çift taraflı çıkış kapısına baktı. O kapıdan çıkıp gidebileceğini bir an düşünmedi. Gitmek istediğinde neler yaşadığını net olarak hatırlıyordu. Şimdi öylece ona bu fırsatı sağlamış olamazlardı. Belki de kapı kilitliydi. Ya da gördüğü o insanlar binanın dışındalardı. Öğrenmenin tek bir yolu vardı.

Kapıya ilerledi çıplak ayaklarıyla. İlk başta kapının iki kolunu da kavradı ama gücü açmaya yetmedi. Aslında kendini öylesine güçsüz hissediyordu ki sadece bir tarafını bile zorlukla aralayabildi. Ardından dışarı çıktı. Sıcak yaz havası şimdi daha belirgindi. Toprak kokusu doldu burnuna, metalik bir şeyler... Şehir kokusu yoktu, nerede olduğunu düşünürken en fazla yüz metre ilerisindeki yanan ateşi fark etti. Ardından ona bakan yüzleri...

Birkaç saniye onlara baktı ve istemsizce üzerindeki beyaz pijamanın etekleri kavradı. Bir an geri dönüp kendini uyandığı odaya kapatmayı düşünse de vazgeçmesi uzun sürmedi. Her şeyi öğrenmek istiyordu artık.

REVOLVERWhere stories live. Discover now