internet, on the internet

16K 1.7K 1.4K
                                    

Jeongin başını sallamakla yetindi, hemen sonrasında da siyah renkli kapıya doğru ilerleyen Hyunjin'i takip etti.

İkili odaya girdiklerinde Jeongin arkalarından kapıyı kapatmış, Hyunjin ise çoktan odada bulunan yatağın üzerine oturmuştu. Jeongin ise aralarındaki şeyden dolayı ne gidip onun yanına oturabiliyor, ne de tek bir kelime söyleyebiliyordu.

Onun bu halini gören Hyunjin, Jeongin'in kolundan tutarak onu çekti ve yavaşça yanına oturmasını sağladı.

"Neden gerginsin?"

Jeongin'den bir cevap gelmedi.

"Yalan söylediğim için üzgünüm." Dedi tekrardan Hyunjin, sesinden onun da en az Jeongin kadar gergin olduğu belli oluyordu.

Kafasını aşağıya eğmiş olan siyah saçlı çocuk kafasını kaldırdı ve Hyunjin'e baktı.

"Ben de, biraz korkmuştum." Dedi.

Hyunjin ise histerik bir şekilde gülerek sorun olmadığını belli etmek için kafasını salladı.

İki çocuk da aynı nedenden dolayı saklamışlardı kimliklerini, ancak burada ve bu şekilde tanışacaklarından en ufak bir fikirleri yoktu.

Hyunjin o sırada görüntülü konuşmalarında yaşadıkları anları düşünürken Jeongin aklına gelen şey ile heyecanlı bir şekilde sarı saçlı çocuğa döndü.

"Sen şey değil misin, tarih dersinde kamerası açık çocuk? Sanırım kameran fazla net değildi, burada olduğuna göre bizim okuldan olmalısın."

Jeongin'in ne dediğini anlamayan Hyunjin kaşlarını çattı ve konuştu.

"Derken? Şu ana kadar oldukça fazla kez tarih dersine girdim."

"Hayır hayır, canlı derslerin ilk başladığı günden bahsediyorum. Biliyorum işte sen o çocuksun."

Hyunjin zihninin içinde o güne geri dönerek anımsadığı ilk tarih dersi ile kafasını sallayıp güldü.

"Desene, aslında çok çok önceden isimlerimizi biliyormuşuz." Bu sefer ikisi de beraber güldü.

Dürüst olmak gerekirse aynı geçen haftaki Jeongin gibi Hyunjin de şu an onların yaptığı görüşmelerdeki şeyleri hatırlamak istemiyordu, çünkü bunları hatırladıkça utancından kıpkırmızı olacak gibi hissediyordu.

Bir süre boyunca çıt çıkmadı, iki genç de ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Buna daha fazla dayanamayan Jeongin garip ortamı bozmak için ayağa kalktı ve beyazlar içindeki çocuğa doğru elini uzattı.

"Aşağı kata inelim mi?"

Arkada boğuk bir şekilde duyulan hareketli müziğin eşliğinde Hyunjin gülümsedi ve karşısında duran eli yavaşça kavradı.

"Bence ikimiz burada kalırsak daha eğlenceli şeyler yapabiliriz." Dedi kendini tutamayarak.

Jeongin duyduklarına karşı kısa bir süreliğine sırıttı ve tuttuğu eli sıktı.

"Emin misin?"

Yavaşça ayağa kalkıp aynı boyda olduğu bedene baktı sarışın oğlan, ne diyeceğini çoktan belirlemişti. dişlerini göstererek gülümsedi ve konuştu.

"Bilmem, öyle miyim?"

Tam Jeongin bir şey söyleyeceği sırada aniden kapı açıldı ve içeriye Jisung girdi, peşinden Lee Minho ile birlikte. Hyunjin panikleyip hızlıca elini geriye çekti, aynı anda da Jisung ağzını araladı.

"Jeongin, Minho ile bir şey konuşmamız lazım." Dedi gevşekçe, arkadaşının anlayacağını bilerek.

Jeongin içeriye gelen ikilinin oldukça sarhoş olduğunu ayakta duramamalarından anlamıştı, Hyunjin'e kısa bir bakış attı ve odadan çıkarak kapıyı kapattı. Hyunjin ise onun peşinden gelmiş ve boğazını temizleyip Jeongin'e baktıktan sonra önüne geçerek sert adımlarla merdivenleri hızlıca inmeye başlamıştı.

Jeongin arkasından gelerek sarı saçlı çocuğa yetişmeye çalışıyordu, neden aniden kaçtığını anlayamamıştı bile. Kısa süreli bir takibin ardından insanların arasından sıyrılıp mutfağa girdi ve çoktan görüş alanından çıkmış olan çocuğu bulma ümidiyle gözlerini etrafta gezdirdi, ama başarılı olamamıştı.

cyber sex : hyunin ✓Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon