Kaos

1.3K 139 65
                                    

Gecenin karanlığında oradan oraya koşturan genç adam delirmemek için kendini zor tutuyordu. Aldığı o aramayla adeta kafasından aşağı dökülen kaynar su etkisi onda patlamaya neden olacak cinstendi. Zaman aleyhine işliyordu ve bu durumdan ölesiye nefret ediyordu. Aklından çıkaramadığı sesiyle onu bulmak için her şeyi yapacaktı. Onu bulduğundaysa bunu yapanlara dünyayı dar edecekti.

Kaos mu istiyorlardı?

O halde fazlasıyla alacaklardı.

~

Ağrımaktan çok daha üst seviyelere çıkıp zonklamaya başlamış başımla gözlerimi aralamaya başlamıştım. Elimi refleks olarak başıma uzatmak istediğimdeyse bileklerimin acıdığını ve kısıtlı hareket ettirebildiğimi fark etmiştim.

Bu da neyin nesiydi?

Ortamın karanlığına alışmaya çalışırken olanları hatırlamaya çalıştım. Yaşadıklarım adeta bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken nutkum tutulmuştu. Peki ya şimdi ne olacaktı? O yoktu.

Arez. Yoktu!

Pars'ın da dediği gibi tek başımaydım. Bu sefer beni kurtaracak biri yoktu.

Yekta...

Yekta'yı aradığımı hayal mayal hatırlıyordum. Peki ya açmış mıydı? Açsa bile başımın dertte olduğunu anlayabilmiş miydi? Eğer açtıysa bir umut olabilirdi ama açmadıysa... Diğer seçeneği düşünmemeye karar verdim. Gözlerim karanlığa alıştığında etrafa bakındım. Burası Pars'ın evine benziyordu. Hatta o kasanın bulunduğu odaya! Cidden beni evine getirecek kadar deli miydi? Nasıl bir cesaretti bu? Beni alıkoyalı ne kadar zaman olmuştu, bilemiyorum fakat bildiğim tek bir şey varsa o da suya ihtiyaç duyduğumdu. Yaklaşan adım seslerini duymamla etrafa bakınmayı bırakıp kapıya diktim bakışlarımı. Zeminde yankılanan tok ses bir hayli sinirimi bozacak türdendi. Adım sesleri yerini anahtara bırakmıştı. Hem bağlamış hem de kaçmamdan korkup kapıyı mı kitlemişti?

Ne acınası bir durum.

Kapının açılmasıyla yüzüme vuran ani ışıkla sersemlerken elimi gözüme siper etme isteğimi bastırmaya çalışıyordum lakin bu mümkün değildi çünkü. Yakınıma doğru geldikçe yüzünü daha net görebilmeye başlamıştım.

"Uyanmış mı, uyuyan güzel?" tiksinerek bakmaktan başka bir şey yapamamak beni delirtiyordu. Elinde tuttuğu şişeyi gözümün önünde sallamasıyla yeni fark edebilmiştim elinde bir su şişesi olduğunu.

"İster misin?" ne kadar ona muhtaç olmak lanet gibi hissettirse de içmem gerekiyordu. Vücudumun buna ihtiyacı vardı. En az su ihtiyacım kadar yemeğe de ihtiyaç duysam da su kadar baskın bir etken değildi. En azından şu anlık.

"Ellerimi çözmeyecek misin?" ilk defa konuşmamla gözleri parıldadı ve gülümseyişi büyüdü.

"Kuşlar bana dövüş eğitimi aldığını söyledi. Yani açıkçası ellerini çözmek ne kadar iyi bir fikir emin değilim." derken şüpheyle bakmayı da ihmal etmemişti.

"Bu denli korkak biri olduğunu tahmin bile edemezdim doğrusu." omuz silkti.

"Doğrudur." Onu kışkırtmaya çalıştığımı anlayacak kadar zekiydi. Şişenin kapağını açıp içmem için dudaklarıma bastırdı şişeyi.

"İç bakalım." Sonunda suyla buluşmamla güzel bir rahatlama hissettim. Sonuna kadar içmeyi deli gibi istesemde bir miktarını ağzımda bekletmeye başladım. Bu sırada dudağımın kenarından firar eden su damlasını eğilip baş parmağıyla silmeye kalktığında ağzımdaki suyu yüzüne püskürttüm. Suyu püskürtmemle odada yankılanan sesle başım sola doğru düştü. Metalik tadı almam uzun sürmezken gülmeye başladım. Öylesine gülüyordum ki, ağlayabilirdim.

KIRMIZI ODAWhere stories live. Discover now