9

42 22 4
                                    

Size bunu anlatmak istemedim çünkü henüz ikimiz de resmen bir ilişkiye başladığımızı söyleyemezdik. Ara ara onunla akşam gezmelerine çıkıyor, güzelce eğleniyor ve sonra görüşmek üzere vedalaşıp evlerimize geri dönüyorduk. Onunla geçirdiğim bu birkaç aylık süreçte ben, onu beğendiğimi itiraf etmedim. O da bana böyle bir ima da bulunmadı fakat belki de ilk hamleyi benden bekliyordu, kim bilir?

Peki onu sevmiyor muydum da öyle bir şey söylemedim? Belki de öyle. Onu asla kendime bir eş olarak görmedim. Hayır, bu egoistik bir durum değil, Bay Nash. Sokakta, işimde ve mahallemde gördüğüm kadınlardan daha farklı hissettiriyordu bana lakin bu duygu, ona ilan-ı aşk ettirecek kadar değildi.

Kendisiyle mahallemdeki Caligula'nın Yeri adındaki bir lokantada tanıştım. Göz kamaştıran bir yer olmasa dahi bütün param sömürülmeden karnımı doyurabileceğim bir yerdi. Kendi kendime yetebilecek kadar aşçılık öğrenmeye çalıştığım zamanlarda muavimi olduğum hoş bir aile lokantasıydı. Bu hanımefendiyi de orada gördüm. Burada çalışan birkaç garsonun arasındaydı.Şimdi, Bay Nash, "Siz koskoca bir profesörsünüz, nasıl olur da bir garson parçasını beğenebilirsiniz?" diye sorabilirsiniz. Ama şunu söyleyeyim ki; sizin İngiltere'nizdeki saçma sapan sosyal ayrımlar bizim İtalya'mızda yoktur. Ve bu söylediğime istediğiniz kadar gücenebilirsiniz!

Tabii ki birkaç kez orada bulundum diye hemen tanışıvermedik onunla. Kendime bir eş aramıyor oluşumdan mı yoksa genel olarak umursamaz bir tavır takındığımdan dolayı mıdır bilmem, onun orada çalıştığını ancak peşpeşe gidişimin ardından fark edebildim. Anladığım kadarıyla disipline önem veren birisiydi. Her gidişimde aynı şeyleri sipariş etmeme rağmen yine de önüme menü koyuyor, ne istediğimi soruyor ve ukalalık etmiyordu. Bu yüzünde sürekli bir gülümsemeyle gezen bayan hakkında, en azından o anlık, beğendiğim şeylerden biri bu oldu. Ben işi kısa yola sürmüyordum, o da oyunu benimle aynı seviyede oynuyordu.Bir keresinde yeniden -bir kadına göre- uzun vücuduyla yanımda dikilmiş, siparişimi almak üzere beklerken adını soruverdim ve ilk sözlü tanışmamız böyle oldu. Gözlerinin önüne düşen kumral saçlarını kulak ardına getirip "Cecillia," dediği zaman adını öğrenmiş oldum. Refleks olarak ben de "Ozario," dediğim an saniyeler boyunca öylece bakakaldık birbirimize. Nasıl devam ettireceğimi bilmiyordum, o da alışkanlıktan olsa gerek benimle sipariş dışında bir şey konuşmuyordu. En sonunda huyumu bozup "Ve her zamankinden lütfen," dediğimde yüzünde daha parlak bir gülümsemeyle yanımdan ayrıldı.

İşi daha ileriye götürüp nasıl Bayan Cecillia ile bir ilişkiye başladığımı anlatmama hiç gerek yok, Bay Nash. Halen evli olduğunuzu varsayarak söylüyorum ki kadınlara nasıl yaklaşılacağı konusunda yardıma ihtiyacınız olmayacaktır. Ama şunu söyleyebilirim ki biraz göz alışkanlığı ve biraz da samimi bir sohbet her zaman işe yarar.

Gerçi bu konuda benim size değil sizin bana yardım etmeniz gerek. Sizinle beraber küçük bir Londra turuna çıktığımız günü hatırlıyorsunuz değil mi? Eğer öyleyse, kesinlikle eminim ki o sırada aniden karşımıza çıkıp size büyük bir sevgiyle sarılan o genç hanımı da hatırlıyorsunuzdur. Siz de paniklemiş bir ruh hali içerisinde o hanımı kışkışlayıp gönderdikten sonra bana onun öğrenciniz olduğunu söylemiştiniz. Şunu iyi biliyorum ki siz o sırada kimseye ders vermiyordunuz ve daha öncesinde de vermediniz. Neyse ki bu hep aramızda kalmış bir şey. Bunu asla eşinize veya uşağınıza anlatmadım. Tek ümidim artık öğrencinizi mezun edip yollamış olmanızdır, Doktor Nash.

-17-

"Neden bunları anlatıyorsun, Ozario?" dediğinizi duyar gibiyim. Asıl konumuzdan uzaklaştığımızın pekala farkındayım, Bay Nash. Fakat arada sırada uzaklaşıp gitmek her zaman iyidir. Özellikle bu hastane odasında üzerime gelip beni boğan can sıkıntısını kovmanın en iyi yolu, hatıralara dalıp gitmektir diye düşünüyorum. Eğer yine de boşboğazlık yapıp gereksiz şeyler anlatırsam lütfen affedin.

Neyse, iki günlük tatilimin ardından Müdür Basilio ile kısa bir görüşmemiz oldu. Doriano'nun yanında bulunmaktan rahatsızlık duyduğumu söyledim ona. Biraz düşündükten sonra "Doriano meselesini halledeceğini" söyledi ve beni Cheney ile Rio'nun grubuna dahil etti. Eğer o grupta sadece Cheney olsaydı, seve seve kabul ederdim fakat arada Rio'nun olması yine sinirlerimi zıplattı. Bay Basilio'ya nazikçe itiraz etmeye çalıştımsa da ne yazık ki bir sonuç alamadım. Hiçbir şey yapmamaktansa Rio gibi bir aptal ile birlikte çalışmaya razı oldum.İlginç olan ise, Bay Basilio, bu konuşmamız sırasında Cheney'in grubunun yakınlarda bir mezar keşfettiğini söylemiş olduğuydu. En tepelerde olmasak da Alplerin bu kısımlarında bir mezar bulabilmek hayli tuhaf bir durum. Müdür Bey'e teşekkür ettikten sonra bu keşfi aklıma kazıdım ve odasından ayrıldım.

O sıralar hava durumunun hiç de iyi olmadığı ve muhtemelen daha da dehşet bir hal alacağından dolayı arazi araştırmaları durmuştu. Kimse dışarıya çıkmadığı için haliyle Cheney'i bulmam kolay oldu. İkinci kattaki Ortaçağ'dan fırlama kütüphanedeydi. İçeriye girdiğimde fark ettim ki odayı daha önce görmediğim bir lamba aydınlatıyordu.

Cheney, turuncu ışığın altında kitaplara gömülmüştü. Beni fark ettiğinde yine her zamanki samimi gülümsemesini kondurdu yüzüne. Bu ufak odanın ortasına konmuş ahşap masaya, muhattabımın karşısına oturup Müdür ile olan konuşmamızı anlattım. Cheney, hiç de bozulmuş gibi gözükmeyerek gayet mutlu bir şekilde kabul etti beni aralarına. Hatta ne üzerinde çalıştıklarını da anlattı fakat önceki bir mektubumda da bahsettiğim gizlilik meselesi yüzünden planlarından bahsedemiyorum. Muhabbeti bir ara şu mezar keşfine getirdim. Zaten heyecanlı olan Cheney ise daha da alevlenerek cevap verdi.

"Evet, bir mezar bulduğumuz doğru. Lakin ne zamandır orada olduğu ya da kime ait olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Bay Basilio'ya anlattığımda mezar hakkında küçük bir araştırma yapacağını ve eğer mümkün olursa mezarı açabilmemiz için izin alacağını söyledi." dedi ve sıkıntılı bir yüz ifadesi ile ekledi:

"Şu an sadece uzaktan bakmakla yetiniyoruz."

Sondrio ve Langre köyünü içine alan bu yamaç üzerinde bulunan sadece tek bir mezar hayli kulağa ilginç ve o kadar da korkutucu geliyordu. Cheney'in anlattığına göre mezar çok da eski değildi, muhtemelen civardaki ağaçlardan koparılan dallarla yapılmış bir haç işaretinden ibaret olup başka hiçbir belirti göstermiyordu. Orayı bir mezar olarak düşünmemizi sağlayan da bu haçtı, karın ortasında ne işi vardı?

Yeni dostum ile bunu tartışırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Biz, daha bir sonuca varamadan öğle yemeği zili kulaklarımızı rahatsız etmeye başladı. İkimiz de tartışmamızı yarıda kesip yemek yemek üzere yemekhaneye doğru yürüdük.

-18-

Tepenin GözleriWhere stories live. Discover now