26. Bölüm "Piknik"

Start from the beginning
                                    

" Sen birşeyler yedin ama yine yersin zaten. Biliyorum seni. Hem biraz yalnız kalalım istedim. Evin bir kilometrekare çevresinde elini bile tutturmuyorsun çünkü. "
Sözleri dinginlikle başlayıp sitemle son buldu.
" Ne yapayım yaa. Ya biri görürse. Yengem, amcam falan rast gelirse. Utanıyorum işte. Neyse sen çok iyi yapmışsın. İyiki geldik."

Kolundan tuttuğu eli indirip ellerini sıkıca tuttu. Arabayı park ettikleri yerden biraz uzaklaşıp daha sakin bir yere geldiler. Etrafta kimsenin olmaması Eylül'ü çok rahatlatmıştı.

Toprak'ın hazırladığı kahvaltılık yiyecekleri yeyip bir kenara toparladılar. İkisi de öyle mutluydu ki. Sanki birşey olacak da mutlulukları yarım kalacak gibiydi. Çünkü herşeyin bu kadar yolunda gitmesi olacak iş değildi.

" Dizine yatabilir miyim?"dedi Toprak alçak tuttuğu sesiyle.
" Gel."dedi Eylül, yerdeki kilimi düzeltip. Ardından başını koyması için dizilerini gösterdi.

Başını Eylül'ün dizlerine koyup ellerini göğsüne bağladı. Gözlerini kapatıp anın tadını çıkarmaya çalıştı. Zira bu anı aklının her köşesinde tekrar tekrar yaşayacaktı. Eylül ise iki elini yanlarına koymuş destek alarak oturuyordu.
Kimseden ses çıkmıyor. İkisi de yalnızca etrafı dinliyordu. Esen rüzgar küçük hışırtılarla yaprakları düşürüyor, aynı zamanda Eylül'ün şalını bir o yana bir bu yana uçuşturuyordu.

Eylül elini kaldırıp Toprak'ın saçına daldırdı. Açık kahverengi saçlarını okşadı bir süre. Sonra yüzünü okşamaya başladı. O da şimdi Toprak'ın ona baktığı gibi bakıyordu. Aklına kazırcasına...
Elini kaldırıp kaşlarına götürdü. Ardından burnuna. Ne de biçimli yaratmıştı Rabbim. Sonra dudaklarına dokundu. Toprak ise bu süreçte hiç ses çıkarmadan gözlerini kapatmış bir şekilde yatıyordu.
Zira Eylül onun uyanık olduğunu bilse bunların hiçbirini yapmazdı.

Tam elini çekip tekrar saçlarına koyacakken buz gibi bir el hissetti elinin üzerinde.
" Bunu yapabilen tek kişi sensin."
" S..sen uyanık mıydın." Toprak Eylül'ün sorusuna aldırmadan lafına devam etti.
" Bana dokunmasına izin verdiğim tek kişisin. Saçımı okşayan tek kişisin. Ve sanırım beni ben olduğum için seven tek kişisin." İki eliyle Eylül'ün elini tutup göğsüne doğru yaklaştırdı. Kalbi oradan çıkmak ister gibi atıyordu sanki. Ve devam etti.
" Beni hep sev olur mu? Beni dizine yatırıp saçlarımı okşa. Annemden sonra ilk defa sen yaptın. Bundan sonra da hep sen ol yanımda." Eylül'ün eline küçük bir öpücük kondurdu. Ardından tekrar yüzüne bıraktı.
" Hadi. Dizinde uyumama yardım et."
diye elini tekrar göğsünde birleştirdi. Eylül ise yanaklarındaki kızarıklığa geri git emri vererek derin bir nefes aldı.
" B..ben biraz kalkayım ya. Sıcak mı oldu ne?" Toprak'ın başını yavaşça kaldırıp ayağa kalkmaya yeltendi. Kolunda hissettiği elle kendisini yerde buldu.
" N.. napıyorsun Toprak. "
" Gökyüzünü izleyelim biraz. Gitme lütfen." Kolunu Eylül'ün başının altından geçirip konuşmaya devam etti.
" Merak etme kimse yok etrafta." Gözlerini tekrar gökyüzüne çevirdi. İlkbaharın nazlı günlerindendi bugün de. Bulutlar az sonra ağlamak için bekliyor gibiydi.
Gökyüzünün griliğine nazaran yeryüzü yemyeşildi.

" Bana kendini anlatsana. Herşeyini biliyorum senin zaten de. Yine de anlat işte." Başını Eylül'e çevirip devam etti.
" Mesela en çok hangi yemeği seversin?Hangi rengi seversin? Kızdığını nasıl belli edersin? Heyecanlandığında nasıl davranırsın?" Eylül başını gökyüzünden çevirmeden konuştu. Toprak ise gözünü kırpmadan onu izlemeye devam ediyordu.
" En çoook siyahı severim. Sığınağım gibidir benim. Sonraa..." Düşündüğünü belli edercesine birkaç kez gözlerini kırpıştırıp devam etti.
" Çilek severim ama çilekli şeyleri sevmem. Dondurmayı ekşi severim. En sevdiğim yemek kuru fasulye pilav ama lahmacun vazgeçilmezim. Sonraa... Oldukça sakarım. İlgi odağı olmayı sevmem. İnsanların yanında ağlamayı da... Mutlu olduğumda istemsizce sürekli sırıtırım. Her an yani. Sinirlenince gözlerimi kocaman açarım. Duygularımı yüzümden anlarsın zaten çok belli ederim. Başkaa... Başka da yok sanırım. Aklıma gelmiyor."
Gözlerini gökyüzünden çekip yanındaki adama baktı. Dirseğini yere yaslamış gözlerini kırpmadan onu izliyordu. Sözleri bitince iyice yaklaştırdı suratını. Hiç bu kadar yakın olduğunu hatırlamıyordu Eylül. Şuan kalbinin yerinden çıkacak gibi atmasına engel olamıyordu. Hareket dahi etmesi imkansız gibiydi sanki.
" Sonraa..." dedi Toprak. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile devam etti.
" Gözlerin herşeyi anlatıyor. Tek bir bakışınla bir düzine şey anlatıyorsun mesela. Ve bu şekilde sadece bana bakıyorsun. Utanınca yanakların kızarıyor. Şuan olduğu gibi. Heyecanlandığında ve stres yaptığında sürekli dudaklarını ısırıyorsun. Ve sanırım şuan heyecandan yapıyorsun bunu. Ha bir de uzun süre nefesini tutma özelliğin var. Şuan olduğu gibi. Bir nefes al kızım."

Onun nefesini suratında hissedecek kadar yakın dururken nasıl nefes al diyebiliyordu ki bu adam.
" Toprak..."dedi sessizce. Sesi titrek  çıkıyor bir o kadar da utanç barındırıyordu.
" Efendim karıcığım." dedi Toprak her zamanki gülüşü eşliğinde.
" Kalkalım."
" Neden."
" Toprak..." Rica ve tehdit arasında gidip gelen ses tonuyla konuştu Eylül.
Toprak sıkıntılı bir soluk verip eski yerine uzandı tekrar.
" Az kalsın seni öpecektim karıcığım. Neyse şimdilik kurtuldun."
Derin derin soluk alma sırası Eylül'e geçmişti. " Saçmalama Toprak.Hadi kalk yürüyelim biraz."
Eline batan taşları umursamadan ayaklandı. Feracesinin eteklerini hafifçe çırpıp Toprak'a elini uzattı kalkması için.
Elini tutup ayağa kalkarken konuştu Toprak. " Niye öpemem mi? Karım değil misin? "
" Karınım tabi öpersin de..."
Yok artık. Eylül ağzından çıkan kelimelere anlam veremez bir şekilde donup kalırken Toprak suratına çoktan sinsi bir gülüş yerleştirmişti bile. Eylül bir eliyle ağzını kapatıp içinden kendine saydırırken önden önden yürümeye başladı. Toprak ise bir yandan yerdeki kilimi toplayıp bir yandan Eylül'ü durdurmaya çalışıyordu.
" Ya tamam utanma utanma. Gel bi şurayı toplayalım. Karıcığııımm. Gel haydi canın kocana yardım et. Bak bu lanet olası çekiciliğimle birileri beni kapabilir, bırakıp gitme beniii."
.
.
.
Rüzgarda savrulan yaprak misaliydi Eylül'ün bedeni. Küçük, narin, zayıf...
Dokunsan kırılacak. Buz gibiydi elleri.
Ve bu bedeni saracak onun oradan oraya savrulmasını engelleyecek biri vardı yanında. Ellerini sımsıkı tutup ısıtan biri. Toprak... Toprak sayesinde büyüyüp onun sayesinde yeşeriyordu Eylül. Ve yine günü geldiğinde Toprak'a düşüp onda yok olacaktı bedeni.
Şimdi olduğu gibi...

Toprak Eylül'ün belinden tutup kendine yaklaştırmış sanki esen şu küçük rüzgarda kendisinden uzaklaşmasını engellemek istercesine tutuyordu. Eylül ise belindeki karıncalanmayı ve midesinde uçuşan kelebekleri beyninin en ücra köşelerinde iteleyip anın tadını çıkarma çabasındaydı.
" Bizimkiler istemeyi pazar günü yapacakmış."dedi Eylül ayaklarının altında ezilen yaprak seslerini bastırmaya çalışarak.
" Ben de Erva'ya yardım ederim bu hafta. Yani görüşemeyebiliriz. Cumartesi de onlarda kalacağım. Haberin olsun."

" Oyy benim hatunum kocasına haber de verirmiş." Yüzünde kocaman gülümsemesi ile elini Eylül'ün omzuna atıp konuşmaya devam etti.

" Ama bu görüşmeme işi hiç hoşuma gitmedi bak. Sen telefonunu yanından ayırma sık sık ararım."
" Tamam." dedi Eylül. Gülümsemekten yanakları ağrımıştı resmen. Ama çok hoşuna gitmişti o kelime 'Hatunum'.

" Deniz de çok heyecanlı ha. Çatlayacak. Benden taktik istiyor isteme günü için. Ne taktiği vereceksem."

" Haklısın biz isteyerek evlenmemiştik. Heyecanını bile yaşayamadık. Mutfağa gelip beni azarladığını hatırlıyor musun? Çok komikti suratın."
Başlarda kırgın çıkan sesini sonlara doğru suratına yerleştirdiği buruk bir tebessümle gizlemeye çalıştı.
" Eylül'üm... Hatunum... Bırak şimdi eskiyi. Biz birbirimizin nasibiymişiz. Ve her nasip vaktine esirdir. Bak bulduk yine birbirimizi. Duyduk kalbimizin sesini.Sen benim sığınağımsın. Yarimsin. Yanında BEN  olduğum tek kişisin." 
Durup yönünü Eylül'e doğru çevirdi. Bir elini tutup diğer elini Eylül'ün çenesine yerleştirdi. " Bak bakayım bana." Eylül etrafta gezdirdiği gözlerini onun gözlerine kenetledi.

" Şimdi unutalım geçmişi. Birbirimizi sevmeye devam edelim. Ha ayrıca o günü de çok net hatırlıyorum. Çıldıracaktım. Deli etmiştin beni."
Bir kahkaha koptu Eylül'ün ağzından. Sonra sakinleşip elini Toprak'ın beline sardı.
" Seni seviyorum."dedi sessizce. Kendi duyduğundan bile emin olamadan.
" Ben de seni seviyorum hatunum."dedi sonunu uzatarak. O da ellerini Eylül'ün beline dolayıp dudağına küçük bir öpücük kondurdu.

Eylül ise gözlerini kocaman açıp kırpıştırdı bir süre. Yanağına hücum eden kırmızılara dur diyemedi bu sefer. Toprak ise en muzip haliyle gülümsüyordu karşısında. Başını onun göğsüne yaslayıp saklanmaya çalıştı. Heyecandan dudağını ısırarak kanatabilirdi şuan. Daha da sıktı ellerini hiç bırakmak istemeyerek. Hiç ayrılmak istemeyerek...

Selamın aleyküm kardeşlerim. Umarım beğenmişsinizdir. 
Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. Kusurlarım varsa affola.
Sizleri seviyorum 💜













SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now