III- "Kalabalık Kabristanın Sahipleri"

85.4K 6K 3.8K
                                    


17 Şubat 2014

Ellerimin içindeki çizgilere birer cümle muamelesi yaparken kalbimi delip geçen acıyı akıtıyordum sanki. Düğüm düğüm olmuş boğazım aldığım nefesi zorlaştırıyor, başımın üzerindeki tavan yıkılıyordu. Bu çektiğim acının altında ilk kalışım değildi. Ama bu çektiğim acıyı ilk anlayışımdı. Acının yaşı olmazdı ama onu anlamanın yaşı olurdu.

Dış ortama göre daha soğuk olan yerde çalışan aletlerin sesi kulaklarımı tırmalarken ayaklarımın gücü olsa kaçacaktı sanki. Sonunda bakışlarımı kaldıracak kadar kendimi güçlü hissederken Suna annemin baygın bakışlarla bana baktığını gördüm.

Gözlerindeki çaresizlik; bir babanın lösemi olan çocuğuna tam ilik bulunmuşken, o ilik sahibinin son dakika vazgeçtiği haberini alması gibi ağırdı.

Gözyaşlarım kayıplarımla yarışırcasına akarken bu yarışı işin sonunda kim kazanırdı düşünmek istemiyordum. Ben hiçbir şey yapmak istemiyordum.

Geçirdiği ameliyatın bıraktığı izlerden olan, bütün başını kaplayan beyaz bandaja kaydı gözlerim. Dudaklarımı birbirine bastırırken yutkundum sertçe. Tam ne dedi bilmiyorum ama elini kaldırıp bana 'gel' işareti yaptığında daha fazla orada dikilmeme bir bahane kalmamıştı.

Suna annem beni çağırmıştı.

Biraz olsun güçlü görünmek için kısa bir an yanaklarımı silmeyi düşündüm ama bu çok kısa sürdü. Kimse annesi ölmek üzere olan bir evlattan güçlü olmasını beklemezdi. Ölmek üzere olan annesi bile.

Ağır adımlarla ona ilerlediğimde, vardığım gibi bitkinlikten zorlukla oynattığı elini bana uzattı. Hemen tuttum. Elinin bütün yükünü kendime alırken köşedeki sandalyeyi çekip yavaşça oturdum. Ellerime hapsettiğim elini maskemi çeneme kadar indirirken dudaklarıma bastırdım. Bunu son kezmiş gibi ardı ardına yaparken aniden o elini ıslak yanağımla buluşturdu.

"Efsun," dediğinde kısık sesle ne diyeceğini tahmin edebiliyordum.

"Ağlamak yok canımın içi, ağlamak yok."

Bakışlarımı ondan alıp tavana dikerken söylediğinin aksine gözlerim hiç durmadan akıyordu. Şimdi ağlamak istemesem dahi bu durum benim inisiyatifimden çıkalı çok olmuştu.

Kürtaj masasında ona çok görülen hayatı, annesinin bedeninden koparılırken; baş köşede annesinin saçlarını okşayan bir ruh vardı. Annesinin vazgeçmesini bekliyordu ama bunu yaparken saçlarını okşamaya da devam ediyordu. Buradaki ruh benken, benden koparılan şeyleri aynı çaresizlikle izliyordum. Aksi olsun diye Allah'a dua etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

"İyileşeceksin." dedim okuduğum onlarca makaleye, incelediğim onlarca hasta dosyasına rağmen. Henüz daha birinci sınıfken sırtıma ağır gelen şeyler araştırıp öğrenmiştim. Bunları öğrenmek için daha çok erkendi.

"Sağlıkçılar ilk kendilerine dürüst olur." dediğinde gözlerimi ona çevirdim. Başımı iki yana sallarken on sekizinin sonlarında bir genç kızın aksine sekiz yaşındaki bir çocuk gibi inkar etmeye devam ettim kapı gibi bir gerçeği.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin