XXX/PART I "Kapısı Kaybolmuş Kilit"

87.4K 5.3K 4.3K
                                    



Ellerim buza basılmış kadar soğuk ve tenim tahminimce bembeyazdı.

Parasempatik sinir sistemimiz, uçlarda yaşanan bir korku durumunda kan akışımızı ikiye ayırırdı. Bundan sebep kalp atışımızın tedirginlikle hızlandığı anlarda vücudun verdiği savaş ya da kaç emriyle yüzümüzdeki kan dolaşımı fazlasıyla yavaşlar, en bariz sonucu da halk arasındaki tabirle yüzün 'kireç gibi' beyazlaşmasıyla olurdu.

Şu an karşımda bir ayna yoktu lakin yüzümün yemek masasının üzerindeki örtüyle bir olduğuna neredeyse emindim.

Vücudum neden titreme noktasına gelmiş, ellerim neden buz tutmuş, parmak uçlarım neden iğneleniyordu bilmiyorum ama kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Gözlerimi diktiğim yarısına kadar geldiğim bitki çayından ısınmak amacıyla bir büyük yudum aldım ama içimden akıp giden şeyi hiç mi hiç durduramadı bu. Başım dönüyor, gözlerim benek benek kararıyor bir şeyler duyuyor ama anlamıyordum. Ta ki karşı tarafta oturan bedenden gelen soruya kadar.

"Çok mu beğendin çayı?"

İstemeden ısırmaktan tahriş olmuş dudaklarımı yalarken bunu soran kişiye baktım. Zahide Hanım'ın sesi kulaklarıma boş bir odada yankı yapmış bir halde ulaşmıştı. Yüzündeki gülümsemeye baktım boş bir ifadeyle. Şu an karşımda çok önemli bir soruda sorulsa, bakışım değişmeyecekti çünkü bilincimi kaybediyor gibiydim. Vücudumdan kontrolsüzce kan akıyordu sanki ama yaramın olmadığına neredeyse emindim.
Gülümsemek istedim, belki ufak bir teşekkür. Çünkü bana özel olarak yaptırmışlardı. Yorgun olduğumu iyi geleceğini söylediklerini hatırlıyordum silik silik. Çok kısa sürede kuruyan dudaklarımı aralamak için kendimde güç bulmaya çalışırken hemen yandan başka bir ses geldi.

"Ben yaptım." Dedi Şûrîde büyük bir keyifle.

Yakınımda, bana temas edecek kadar dibimde, biri olsaydı şu karnıma saplanan ağrıyı bir bıçak darbesine yorardım ama hayır bu içten bir ağrıydı. Dışarıdan bir darbe yoktu. Gözlerim kısıldı acı tüm vücudumu kastırdı. "Bir bardak daha koyayım ister misin?" ağrı daha da arttı, sanki karnımın içinde bir et olduğu yerden söküldü. Konuşmaya devam eden kişiye bakamadım, kulaklarım basınçla ağırlaştı sanki.
"Aaa ama kalmamış içmişsin hepsini."

Kussam, kan kusacaktım ve bu cümle sankiyle bitirilemeyecek kadar netti. Kussam gerçekten kandan ibaret olacaktı. Gözlerimdeki kararmalar daha da arttı, sanki gittikçe kötüleştiğimi görmüyorlarmış gibi kimse tepki vermedi. Ellerim soğuyor ve sanırım uyuşuyordu da zira tırnaklarımı avucuma bastırıyor ama acısını hissedemiyordum.

Elimde parçalayacak gibi sıktığım masa örtüsü ancak bir ütü darbesiyle kendine gelirdi. Gözlerimin ağırlaştığını fark ediyordum ama saniyeler bir yükmüş gibi sırtıma biniyordu. En çok hissettiğim buydu. Zaman sırtımda ve ilerledikçe ben taşıyamıyordum, yavaşlıyordu. Kapının açılış sesini duymadım, kimin geldiğini duymadım ama bir cümle çok net doldu kulaklarıma.

"İçti mi çayı?"

Çok netti. Soru. Soranın sesi. Merakı. Midemin bulantısı. Zühre Karadere'nin görüş alanıma giren yüzü. Yüzümdeki acıyla gözlerinin içinin gülüşü, benim içip bitirdiğim çay bardağına bakışı. Ve Şûrîde'nin bayram yerini aratmayan sesi.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin