"Bende özledim." Dedim ellerimle yüzünü kavrayıp yanağına güçlü bir öpücük bıraktım. "Senide, sesini duymayı da çok özledim."

Annemin yüzü düştüğünde hemen kendimi toparlayarak heyecanla konuşmaya başladım. "Anne biliyor musun?" tekrar gülümseyen annem neyi der gibi bir bakış attığında konuşmaya devam ettim. "Melih beni Bursa'ya götürdü. Hatta bizim için Mudanya'dan ev aldı. İnanabiliyor musun? Çünkü ben zorlukla inanıyorum."

Annem kocaman gülümseyerek bir eliyle saçlarımı okşuyor, bir eliyle de yanağımı okşayarak beni can kulağıyla dinliyordu. Gözlerim yüzüne takıldığında bura ilk geldiği güne nazaran biraz kilo aldığını ve yüzüne can geldiğinin farkına vardım. Gözlerim bu kez kızıla boyadığımız kısa saçlarına takıldı. Bir zamanlar benim saçlarım gibi koyu kahve ve uzun olan saçlarından nasıl vazgeçtiğini düşündüm ve sonra beynim bana Fikret Yıldırım'ı hatırlattı. Annem Fikret Yıldırım'ın hayatına karşılık uzun saçlarından vazgeçmişti. Bunu ondan duyamasam da böyle olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Melih'i seviyorum anne." Dedim. Konumuzla hiç alakası yoktu ama ben yinede bunu anneme söylemek istedim. "O da beni seviyor. Her şeyden çok seviyor. İntikamından bile daha çok..."

Annemle aramızda fazlasıyla anlam içeren duygulu bir bakışma geçti.

"Ahu..." aramızdaki yoğun bakışmayı sonlandıran ses buydu. Sesin sahibi ise Melih'ten başkası değildi. "Ahuuu..." diyerek bir kez daha bağırdı. Anneme gülümsedim ve kaşlarımla kapıyı gösterdim. "Birde adımı söylemeyi çok seviyor." Dediğimde annemin odasının kapısı açıldı ve Melih üzerinde ki siyah takım elbisesiyle gözlerimizin odağına girdi.

"İki saattir sana sesleniyorum. Neden cevap vermiyorsun Ahu?" göz ucuyla anneme bakıp tekrar bana döndü. "Şirkete gidiyorum. Telefonun açık olsun. Sakın yanından ayırayım deme."

Annemin bakışları ben ve Melih arasında mekik dokuyordu. Ama en çok Melih'in üstünde kalıyordu. Melih ise ısrarla anneme bakmıyor, onu yok sayıyordu. Anlamadığım bir şekilde annem ve Melih'in arasında bir şeyler dönüyordu.

"Tamam" diyerek oturduğum yerden kalktım. Melih'in yanına ilerledim. Önünde durduğumda boyunun uzunluğundan dolayı başımı kaldırarak gözlerine baktım. "Keşke bir-iki saat uyuyup dinlendikten sonra şirkete gitseydin."

Melih elini belime atıp beni kendine çekti. Şakağımdan öptü. "Gitmem lazım yavrum. İşlerim var." Bir kez daha şakağımdan öptü. "Akşam istediğin bir şey var mı?" diye sordu.

"Sen gel yeter sevgilim."

Melih yamuk bir şekilde gülümsedi. Elini belimden çekerek saçlarımı en tepeden ucuna doğru okşayıp, en son parmakları arasına aldığı saç uçlarıma bir öpücük kondurdu. "Akşam görüşürüz." Diyerek arkasını döndü ve merdivenlere doğru ilerledi. Leyla olmuş bir vaziyette onun arkasından o yok olana kadar baktım. Suratımda var olan aptal sırıtışla önümü annene döndüm. Gözlerimi kaçırarak "Bende duş alayım anne. Ezgi ve Berna'yı çağıracağım. Onlar geldiğinde senide aşağıya indiririm." Dedim.

Annem gülümseyerek başını tama der gibi salladığında odadan çıkıp kendi yatak odamıza girdim. Duşa girmeden önce gruba grip kızlara bize gelmeleri için mesaj attım ve banyoya girdim.

***

Abartısız iki saattir Berna annemi soru bombardımanına tutmuştu. Yanında getirdiği defter ve kalemi anneme uzatmış, bir sürü kek ve kurabiye tarifi almıştı. Gariban annemin yüz ifadesi bu durumdan ne çok memnun gibi duruyor ne de memnun değilmiş gibi duruyordu. Sevgi Hanım birkaç kez Berna'ya "Kızım kadını rahat bırak yazı yazmaktan kadının parmakları ağrımıştır." Dese de Berna "Yazı yazıyorken parmakları hareket ediyor egzersiz gibi düşünün." diyerek Sevgi Hanımı geri püskürtmüştü. Ezgi ise son bir saati onun deyimiyle kelebeği ile yani Ufuk ile telefonda konuşarak geçirmiş, Berna'ya maruz kalmamıştı.

BUZ YANIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin