55. Bölüm : Yeşil

Start from the beginning
                                    

Gülmekten karnım ağrımaya başlamıştı. Bu ikilinin diyaloglarından bir film yapılsa gişe rekorları kırabilirdi.

Gerçi film komediden çok korku/gerilim niteliği taşırdı ve muhtemelen sonunda Savaş Selim'i öldürürdü.

Yine de IMDb puanı yüksek bir film olacağına emindim.

Gülmeyi bırakıp tekrar işimize odaklandık. Biraz stresimizi atmıştık hepimiz. Zaten bu tür anların olması yaptığımız işi çekilebilir kılan tek şeydi belki de.

Didem Ateş'in kolunu dürttü. "Senin aklında bir şey vardı en son?"

"Evet, kesikler hakkında söylediğiniz bir detayı düşünüyordum. Yukarıdan aşağıya doğru olduğunu söylemiştiniz. Bu biraz tuhaf değil mi?"

"Buna dikkat etmemiştim." dedi Savaş. "Gerçekten tuhaf. Kızın yatay pozisyondayken öldürüldüğünü biliyoruz. Bıçak veya çakı tarzı cinayet silahları büyük çoğunlukla yatay olarak kullanılırlar. Yukarıdan aşağıya doğru kesim, yatay kesime göre daha zordur."

"Katil doktor olabilir mi? Cerrahtır belki de. Sonuçta ameliyatlarda dikey kesime sıkça rastlanır." Selim'in ortaya attığı fikir kulağa mantıklı geliyordu. Katilin düzgün şekilde, hiç tereddütü olmadan kesim yapabilmesi mesleğinden kaynaklanan bir durum olabilirdi.

"Benim ilk aklıma gelen bu değildi." dedi Ateş saçlarını karıştırarak. Sanki aklındaki ihtimalle Selim'in söylediğini karşılaştırıyormuş gibiydi.

"İlk aklına gelen neydi ki?" diye sordu Didem. "Böyle bir katilin doktorluk dışında hangi mesleği yapabileceğini düşünüyorsun?"

"Kasap olabilir."

Donakaldım. İçim ürpermişti. Katil gerçekten bir kasap olabilir miydi? Ateş gözlerini üzerimizde gezdirdikten sonra fikrini açıklamaya başladı. "Yukarıdan aşağı doğru kesim... Etler de kemikten bu şekilde sıyrılır. Eli bu yüzden yatkın olabilir."

"Ama..." Didem duraksadı. "Kızın boynundaki kesikler fazla temiz iş. Kasaplar biraz daha kaba çalışmaz mı? Bilmiyorum, bu fikir çok korkunç."

"Kesin bir kanıtım yok." dedi Ateş. "Sadece bir teori."

Selim sesli bir şekilde iç çekti. "Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ne yapacağız şimdi?"

"Yarını bekleyeceğiz. Ne demişler: Sabah ola hayrola..." Elimizde başka bir seçenek yoktu. Bu defa umudumu kaybetmeyecektim çünkü ben ne zaman umutsuzluğa kapılsam her şey daha da kötüye gidiyordu.

Didem bana doğru uzanıp masanın üzerinde duran elimi sıktı. Hep yanındayım." dedi sanki ne düşündüğümü anlamış gibi. "Her zaman, unutma bunu tamam mı?"

"Biliyorum." dedim gülümseyerek. "İyi ki varsın. İyi ki varsınız, hepiniz."

"Selim bile mi?" diye sordu Savaş.

Gözlerimi Selim'e çevirdiğimde bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyormuş gibi dikkatle bana bakıyordu. "Evet. Selim bile."

Güldü Selim. Bu her zamanki gibi bir sırıtış değildi, içten gelen bir gülümsemeydi. Akademi yıllarımı hatırlattı bana. Selim'le azımsanamayacak kadar çok şey yaşamıştık. Bunları yok sayamazdım.

Didem ayağa kalkıp masanın etrafını turlamaya başladı. Sanırım aklına aniden bir fikir gelmişti. "Olay anını canlandıralım!" Aniden bağırınca hepimiz yüzümüzü buruşturduk. Bunun farkına varan Didem, "Pardon." dedi. "Heyecanlanınca kontrol edemedim sesimi."

"Ne zaman kontrol edebiliyorsun ki?" dedi Ateş gülerek.

Didem gözlerini kısıp Ateş'in kafasına vurdu hafifçe. "Sen sus eşek."

EKİPWhere stories live. Discover now