16. Bölüm : Dokunma!

8.6K 662 569
                                    

Savaş'tan

Bitmiş durumdayız. Saatler geçti ve tek bir ilerleme bile kaydedemedik. Ne yapmamız gerektiğini şaşırdık ve danışacak bir Pelinimiz de yok.

Ateş beni aradıktan hemen sonra karakola haber verdik. Herkes onu bulmak için seferber oldu.

Biz ise Hulusi Amir ve Pelin'in eski ekibiyle birlikte ofiste bir kağıdın başına üşüşmüş durumdayız. Pelin kağıdın köşesine 133 yazmış, her ne bulduysa bizi ona götüreceğini düşünüyoruz.

Her ne kadar elimizden geldiği kadar odaklanmaya çalışsak da doğru düzgün düşünemiyoruz. Didem'in ağlamaktan gözleri şişti. Hulusi Amir'in elinden telefon düşmüyor, sürekli birileriyle irtibat halinde. Sinan Komiser saatlerdir kağıttan gözlerini ayırmıyor. Cenk sürekli saate bakıyor. Emre ve Ateş ise ofiste volta atıp duruyorlar.

Ateş... On yılı aşkın süredir tanıyorum ve sadece Ahu gittiğinde onu böyle görmüştüm. Hatta şimdi daha beter sanki. Maskesinin ardında güçlü görünmeye çalışıyor fakat dokunsalar ağlayacak gibi. Kendini suçladığına adım kadar eminim.

"Burada bana ne kadar laf düşer bilmiyorum ama, Pelin şu an burada olsaydı bize çok kızardı. Bir an önce bir şeyler yapmamız lazım. Eğer ölmediyse süresi daralıyor. Aklımıza çok kötü senaryolar geliyor farkındayım fakat her ne olursa olsun toparlanmalıyız. Pelin'in bize ihtiyacı var ve biz böyle bir durumda onun yasını tutamayız." dedim sakince. Her ne kadar üstüme vazife olmasa da birinin buradakileri toparlaması gerekiyordu.

Benden sonra hemen Emre söze girdi.
"Çok haklısın Savaş. Şimdi baştan düşünelim, aynı çevrede üç kişi öldürüldü. Eğer amaç Pelin'i öldürmek olsaydı cesedini evde bulmamız gerekirdi."

"Acaba hedef doğrudan Pelin miydi? Cinayetler bir oyundan ibaret olabilir mi?"

Cenk'ten sonra ben konuştum. "Böyle bir plan kurabilecek büyük bir düşmanı var mı?"

Didem zoraki bir şekilde gülümsedi. "Pelin'den bahsediyoruz. Tabi ki düşmanları var. Ama endişelenmemi istemediğinden onlardardan hiç bahsetmezdi bana."

Ateş ofiste tur atmayı bıraktı ve sırtını duvara yasladı. "Ben odaklanmamız gerek şeyin 133 sayısı olduğunu düşünüyorum. Elimizde bizi Pelin'e götürebilecek tek şey o sayı."

Sinan Komiser başıyla onayladı. "Pelin gibi düşünelim. Ne bulmuş olacak ki bu sayıyı yazdı kağıda?"

"Bir kitabın 133. sayfasını ifade etmeye çalışıyor olabilir mi? Belki de bize ipucu olarak bırakmıştır." dedi Hulusi Amir.

Didem başını iki yana salladı. "Hayır, öyle olsaydı kitabı da bir şekilde belirtirdi."

"Belki de hata yapıyoruz. Farklı bir açıdan bakmalıyız. Sayıyı parçalasak ne çıkar ortaya? Mesela 1-3-3 olarak inceleyelim."

Emre'nin fikri çok zekiceydi. Bir süre bu konu hakkında düşündük.

"Bir kasanın şifresi olabilir mi? Belki de bizi kasasına yönlendirmeye çalışıyordur." diye sordu Cenk.

"Hayır, gizli bir kasası yok." diye cevapladı onu Didem.

"Şu ana kadar hep Pelin'in onu bulmamız için bu sayıyı yazdığını düşündük. Ama Pelin kaçırıldı, bu ansızın gelişen bir olaydı. Yani bu sırada gidip kağıda kendiyle ilgili bir şey yazacak değil. Bence Pelin ben evden çıktıktan hemen sonra vaka üzerinde çalışırken yazdı bu sayıyı. Bu üç rakamın bağlantısı Pelin ile değil, cinayetlerle." dedi Ateş gözlerini karşıki duvara dikmiş ve neredeyse nefes almadan söylemişti tüm bunları.

EKİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin