4- GERÇEKLER

37.5K 3.2K 1K
                                    

Yusuf, uzun süredir soğuk vücudunu ürpertse de öylece duruyordu. Duyduğu şeyleri sindirmesi, aklında kurgulaması, o anları yaşaması ve karşısında ki adamın ela gözlerine bakıp orda yalan söylediğinde dair bir ipucu bulmaya çalışıyordu. Ama ne kadar inkar etse de, doğru olabilirdi. Ve bu nefesini kesiyordu.

Ela gözlü adam gözlerini kırpmadan ona bakıyordu. Tüfeğini hemen yana bırakmıştı. Dolu gözlerle onu izlerken, derin bir nefes aldı.

"Yalan söylemediğini nereden bileceğim?" diye sordu, sert çıkmasına özen gösterdiği sesi ile. Ne olursa olsun karşısında ki adam düşmanıydı.

"Seni inandırmak zorunda değilim, sadece neden burada tutulduğunu bil diye anlattım." dedi çatırdayan ateş sesleri ile birlikte sert sesiyle. Yeşil gözler, ela gözlerle bakıştı bir süre.

"Babam bu katliamı yapamaz." dediğinde, Yılmaz gözlerini kırpmadan halen inkar etmeye çalışan gözlere baktı.

"Göreceksin." dedi Yılmaz. Yusuf yutkundu.

"Eğer böyle bir şeyi yaptıysa, ya da suçsuz olduğunuz halde yaptıysa ben karşısında olurum zaten..." dedi Yusuf keskin bir dille. Bu bir vahşetti, ve Yusuf böyle bir vahşetten kaçmak için öğretmen olmuştu zaten.

"Sende aynı soydansın. Bir Allah bir dediğinize inanırım." dedi Yılmaz, sert bir şekilde gözlerinin içine bakarken. Tam o sırada içeri elinde bir bakır tabakla gelen adamı bir bakış atıp içeri girdi.

"Abi yemeğini getirdim." dediğinde Yılmaz gözlerini yerde bağlı halde duran çocuktan aldı. Kafasını salladığında adam gelip yemeğini önüne bıraktı. Kendisi ağa bile olsa bu kar kışta ona belki diğerlerinden birkaç kaşık daha fazla yemek düşüyordu. Adam çıkıp giderken, Yusuf uzun süredir yemek yemediğini , tabağın içinde ki etli pilava bakarken fark etti.

Yılmaz onun gözlerini takip edip, tabağa baktı. Dişlerini sıkıp, bir nefes verdi ve ayağa kalktı. Yerde ki tabak ve kaşıkla onun yanına doğru gitti.

"Yiyecek misin?" diye sordu, sert sesiyle. Biraz da olsa konuşmasında doğu ağzı yapıyordu. Harflerin bazıları kalın bir sesle.

Yusuf ne evet dedi ne de hayır, sadece gözlerini dikip ona baktı. Yılmaz anlamış olacak ki önüne doğru çöktü. Ardından pilava bir kaşık atıp ona doğru uzatacakken Yusuf'un sesini duydu.

"Beni çöz, kendim yiyebilirim." dediğinde Yılmaz kafasını kaldırıp adama baktı. Bugün sabah kaçmış olan bir kişinin bağlı olan ipini çözmek aptallık olurdu.

"Kaçmayacağım, söz veriyorum. Sadece iddialarının doğruluğunu kanıtlayana kadar duracağım burda." dedi Yusuf ikna olmasını beklerken, çünkü bağlı halde durmak hem gururunu bitiriyordu hem de canını sıkıyordu.

Yılmaz uzun bir süre yüzüne baktı, ardından kaşığı da pilav ile birlikte kenara bıraktı. Adamın kolunu kendine doğru çevirince Yusuf yerinde biraz oynadı. Yılmaz bağlı olan ipi çözdüğünde afallamış bir şekilde kendine bakıyordu yeşil gözlü oğlan.

"Güveniyor musun bana?" diye sordu, çünkü kendine duyduğu nefreti hissedebiliyordu. Yılmaz ayaklarında ki ipi çözmeye başlamıştı.

"Öğretmensin, öğretmenler sözlerinde durur." dedi kafasını kaldırmadan, ipleri çözerken. İpi tamamen çözüp kenara attı. Ardından kendisine garip bir ifade ile bakan Yusuf'a bir bakış atıp tabağı uzattı. Yusuf gözlerinin içine bakarken tabağı aldı.

Kaşığı, pilava batırıp ağzına götürdü. Açlık hissi ile nefesi çok hafif hızlanmıştı ve diğer lokmayı yutar yutmaz ötekini de ağzına soktu. Kendisini izleyen gözleri yeni fark etmiş gibi kafasını kaldırdığında ifadesiz bir şekilde onu izleyen Yılmaz'a baktı.

Yılmaz, geri eski yerine giderken, ateşe bir odun daha attı. Bugün aç yatacaktı muhtemelen. Hava kararmaya yakındı.

EŞKIYA Where stories live. Discover now