003

124 16 3
                                    

Yavaş yavaş bu deliliğe alıştığını biliyordu. Her sabah kapısının önünde bulduğu lapa, aylar sonra odasına uğrayan doktorlar ve aniden beliren Jongin ona artık korkutucu gelmiyordu. Bir şeyi 3 ay yaparsan alıştığına dair bir makale okumuştu. Belki de o yerde çoktan 3 ayını geçirdiği için burayı artık evi gibi görüyordu.
Olanları umursamıyordu.

Burada Jonginin yanındaysa, dışarda olanlar umrunda değildi. Onu bekleyen bir annesi var mıydı? Bir sevgilisi? Öldüğünü düşünen insanlar olduğuna emindi.

Yine de hepsini Jongin için köşeye iterken bir gram olsun vicdan azabı duymadı. Bu kadar umursamaz olduğu için kendine kızıyordu.

Kollarının arasında uyuyan Jonginin saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. Kapalı kirpiklerinin arasında, binbir rüyaya dalmışken Sehun'n bu güne kadar gördüğü en güzel şeydi.
Gülümsedi.

Ufak yatağa kıvrılmış bir şekilde uyandığında yanında Jongini bulmayı beklemiyordu. Normalde hep geç vakitlerde yanına gelir, Sehunu yeni bir oyunun içine çekerdi.

Bu bazen satranç, bazen kart oyunları ya da dama gibi şeyler olurdu. Jongin bunları oynarken o kadar mutluydu ki, esmer olanın tüm bu oyunları nereden bulduğunu hiç sorgulamadı.

Dudaklarını son kez Jonginin burnuna bastırdı ve oturduğu yataktan ayaklandı. Ayağına sert bir şey değince başını kısa bir an için eğdi.

Jonginin sandaletleriydi. Yalnızca bu sefer üstünde ki çiçekler pembeye çalıyordu.
Sandaletleri kavrayıp köşeye doğru bıraktı. Tembel adımları odanın köşesinde ki musluğa doğru gidiyordu.
Yüzünü yıkadı. Musluğun üstünde bir de ayna olmasını dilerdi.

Böylece yakışıklı gözüktüğünden emin olmak için her zaman fırsatı olurdu.

"Buraya gelirken paltonun cebinde ki notu hatırlıyor musun?"

Duyduğu sesle birlikte bakışlarını yatağa doğru çevirdi. Uykulu gözlerle yorganı üstüne çekmiş Jonginin görüntüsü sabah için iyi bir başlangıçtı. Sehun daha şimdiden gününün ne kadar da güzel başladığını düşünüyordu.

"Evet. Fakat ne yazdığını hatırlamıyorum."

Paltonun cebinde bir şey olduğunu hatırlıyordu. Parmaklarıyla sıkıca kavradığını, okumak için hevesli olduğunu hatırlıyordu. Belki de çoktan okumuştu. Hikâyenin devamı gördüğü far ışıklarıyla son bulduğu için Sehun tam olarak neler olduğundan emin değildi.

Yatağa doğru ilerledi. Saçlarını kaşıyıp, esneyen Jongin her ne kadar ilgisiz gözükse de Sehun biliyordu.

Jonginin stresli olduğu zaman elinin sürekli saçlarına gittiğini her nasılsa biliyordu.
Kollarını esmer olana doladı. Burnu anında ipek gibi saçlarına yaslandı. Şimdi çam kokusu âdeta ciğerlerini süslüyordu.

"Bu konu hakkında söylemek istediğin bir şey mi var Jongin?"

Kısa olanın yavaşça başını sallaması uzun sürmedi. Kollarının arasında gergince uzanırken sorunun ne olduğunu anlamıyordu. Cebinde ki not neden Jonginini bu kadar üzüyordu? Hangi gereksiz olay onu böyle üzme girişiminde bulunmuştu.

Damarlarında birdenbire kol gezen öfkeyi hissetti. Onu üzen her neyse dünyadan varlığını silme düşüncesiyle savaşıyordu.

"Onu sana ben yazmıştım."

"Sen mi? Ne yazdın?

Sehun, Jongini çok daha önceden tanıdığını elbetteki ki öğrenmişti. Jonginin sürekli geçmiş hakkında konuşması ve gördüğü rüyaların başka açıklaması yoktu. Yine de sorgulamıyordu. İçinden bir ses sorgulamadan kollarında Jongini tutmayı devam etmesini söylüyordu.

Lay down to die // SekaiWhere stories live. Discover now