Final

49 3 2
                                    

Her şey bir illüzyon olmalıydı. Karşısında gördüğü manzara tamamen kendi hayal ürünüydü. İlaçlarını almamıştı, tedavisi yarım kalmıştı, bütün o doktorların söylediğinden daha deliydi.

Evet evet. Bu manzara gerçek değildi, yalnızca Sehun fazla deliydi. Hayal gücü çalışıyordu. Bu doğru değildi.

Parmakları arasında sıkıca tuttuğu papatya demeti yere doğru düştü. Düştüğünü bile fark etmedi. Boş kalmış eli aynı bedeni gibi sertçe titriyordu.

Önünde bir ağaç vardı. Ağaç gökyüzüne değecek kadar yukarıya uzanıyor, dalları adete bulutların üstüne kendi sanatını icra ediyordu. Çok yüksekti. Ama asıl mesele ağaç değildi. Bu ağacın hemen önünde yer alan yerdi.

"Bu ne demek oluyor?"

Vücudunda ki titreme önünde ki manzarayı izlemek zordu. Sanki biri kendisini değil de dünyayı sallıyordu. Hiçbir şey yeri yerinde değildi. Sallanan dünya mıydı, yoksa kendisi miydi?

Bu bir mezar değildi ki. Sehun kendini sakinleştirmek için böyle düşündü. Bir mezar gibi değildi, düşündüğü gibi olmamalıydı. Toprağın daha önce kazıldığı ve içine bir şeylerin gömüldüğü bariz bir şekilde belliydi. Ama gömülen şey bir insan mı olmak zorundaydı?

Hiç sanmıyordu. Jongin yine onunla dalga geçmek için bunun yapmış olmalıydı.

"Papatyaları buraya bırakmalısın. Ben burada uyuyorum sevgilim." Jongin sanki gündelik bir şeylerden bahsediyordu. Bu gün izlediği filmden, en sevdiği renkten ya da gününün nasıl geçtiğinden bahsediyormuş gibi sakindi. Minik işaret parmağı ile Sehun sanki göremiyormuş gibi kazılmış yeri gösteriyordu. Sehun oldukça net görüyordu, ama bir saniye olsun dahi bakmaya tahammülü yoktu.

"Şakanın hiç sırası değil." Sesinin ne kadar yüksek çıktığını fark edemeyecek kadar gergindi. Akıl hastanesinden henüz çıkmıştı. Her şeyin güzel gideceğini düşünürken böyle korkunç bir şakayı kaldıramıyordu. Bedeni bunun için fazlasıyla zayıftı. Kaşlarını çattı.

Jongin'in korkmuş ifadesini görmek dahi onu kendine getiremedi. Yoksa o sevgilisine nasıl bağırırdı, içi gidiyordu ona seslenirken. Sesini yükseltmesi bir yana, fısıltıdan çıkan yüksek sesi aşkına ihanet sayılırdı.

"Çiçekleri beğenmediysen söyleyebilirsin Jongin. Böyle aptalça şeylerle uğraşmana gerek yok."

Esmer olanın konuşmadığını fark ettiği vakit devam etti. Beyni oldukça hızlı çalışarak gördüğü manzarayı idrak etmeye çalışıyordu. Önünde ki kocaman ağacın altında bir tepecik vardı. Üstünde yeni yeni bitmeye başlayan cimler yüzünden ilk bakışta fark edilmiyordu. Fakat dikkatli bakıldığında şekilsiz şekilde kazılmış toprak bariz bir şekilde gözünün önündeydi.
Jongini çok seviyordu. Jongin için ölüyordu. Her zaman onun bütün huylarına aşık olduğunu zannetmişti. Bu gün bu oyuncu kişiliğinden nefret ederken buldu kendini.

"Sevgilim." Sehun'un stresli ifadesine karşın o oldukça mutlu gözüküyordu. Kollarını üşüyormuş gibi ürkekçe bedenine sardı. "Çiçeklerimi vermeyecek misin?"

Gözü hâlâ çiçekteydi. Sehun karşısında gerginlikten titriyordu. Kendini kusacak gibi hissediyordu. Ama onun tek önemsediği o aptalca çiçeklerdi. O Jongini göreceğini umarken sadece boş bir mezarın üstüne çiçek koymak için mi buraya gelmişti.

Hayır. Bunu kesinlikle kabul etmiyordu.

İleriye doğru adımlayıp Jongine sarılmak gibi bir hamlede bulundu. Onu hissetmeye, burada olduğunu bilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyordu. Kollarını beline doğru atmıştı ki birden ellerini karşılayan tek şey boşluk oldu. Elleri havada anlamsızca birbirine çarptı.

Lay down to die // SekaiWhere stories live. Discover now