ortamdaki tek güzellik sensin

222 38 103
                                    

lay zhang-boom

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

lay zhang-boom


  Trenlerden de, kasabalardan da ölümüne nefret ediyorum.

   Şehir çocuğuydum, her zaman şehirde yaşamıştım ve şehrin kalabalık, gürültülü ve bol ışıklı hâline alışıktım. Her yerden bir ses gelmesine alışıktım, ve ne yalan söyleyeyim o doluluğu oldukça da seviyordum. Yalnız hissettiren bir havası yoktu en azından.

   Ben stajyer olmadan önce her sene yazın bir aylığına, büyükannemin yanına Seul'ün ismini bile unuttuğum küçük bir kasabasına giderdik. Her sene bir ayım bana cehennem olurdu, öyle böyle nefret etmiyordum o kasabadan. E hâliyle bende zamanla bütün kasabalara karşı bir nefret oluştu.

   Kasabaya her gitmemizde milletin gözü üstümüzde olurdu. Özellikle benim yaş grubumdaki gençler gözlerini üstümden asla çekmezdi. Belki garip gotik tarzımdan dolayı öyle bakıyorlardı zamanında bana, belki de şehirli olduğum için. İkisini de seçiyorum.

   Her sene gelmemde gözlerin üstümde olmasını geçtim, bir de bana laf atan zibidi ergen topluluklarıyla da baş ediyordum. Beni evden zorla dışarı çıkardıkları zaman ortalıkta öylesine dolanırken bana 'pişt şehirli' diye laf atan insan sayısı en az üçtü. Bakın bu sadece küçük bir dolaşmaya çıktığım zamanki sayıydı. Daha uzun süreli dışarı çıkmalarımı saymıyorum bile.

   Sırf şehirli ve azıcık da yakışıklı bir oğlan çocuğu olduğum için bana düşen ergen kız grupları da vardı ancak onlarla hiçbir zaman iletişime geçmedim. Dibine kadar geydim ve kızlar ucundan bile olsa ilgimi çekmiyordu.

   Aynı şekilde kasabalar gibi trenler de benim için ölümdü. Arabamız vardı, ancak annemin tren sevdası yüzünden kasabaya hep araba yerine trenle gelirdik ve ben yol boyunca kusardım. Ve ailem bunu bilmelerine rağmen her sene ne kadar ağlasam da beni zorla trene bindirirler ve beni kusa kusa o lanet kasabaya götürürlerdi. Kötü zamanlardı.

   Şimdi de aynı zavallıydım. Jongdae'nin seçtiği öylesine bir kasabaya trenle gitmiştim, yol boyunca kusmuştum. Tren durmuştu ancak hâlâ trenin içindeki tuvalette lavaboya eğilmiş kusuyordum ve Jongdae de sırtımı sıvazlıyordu. Ölecek gibiydim.

   Birkaç dakika daha kustum ve içimdeki her bir boku boşalttım. Sanırım daha içimde hiçbir şey kalmamıştı, en ufak bir şey kalmış olsaydı kusmaya devam ederdim çünkü.

  "Rahatladın mı?" Jongdae merakla sorduğunda suyu açtım ve önce ağzımı, sonra da yüzümü yıkadım ve aynadan arkamda duran arkadaşıma baktım. "Trenle gelmek zorunda mıydık?"

  "Değildik, arabanla da gelebilirdik ama hoş olur diye dü-"

  "Annem misali yani." Göz devirerek söyledim ve ağzımdan çıkan kelimeyi sonradan fark ettim. "Eski annem."

bu şarkılar yalnız sana yazılırlar | chanbaekWhere stories live. Discover now