DÜŞÜRDÜN AŞKIN NARINA

475 41 164
                                    

"

Hiç kimsenin kafesine koyamayacağı bir kuş

Kaçmasını öylesine uçmasını böylesine, unutmuş

Bir insanın sesine gelip konmuş

"

Piyano dersinin bitimiyle doğu ülkelerinin şiirlerini sesimden döküyordum. Arisa'nın en iyi eğitimi en asil şekilde alması için tüm saatlerimi onunla ilgilenerek tüketme gibi bir gayem vardı. Artık benim işim de gücüm de gözkapaklarına kadar ıslanmış kızımdan ibaretti.

Hayatım vardı, yaşanmışlık dolu bir geçmişim, kirpiklerine kadar yasak olan bir aşkın, tohumundan geliyordum ben. Öyle bir insandım ve bu garip evrende böylece de yanacaktım. O kadar güzeldi ki dokunsam ellerim onu kitaplara anlatmak ister diye korkuyordum.

"Hangi şiir bu babacığım." kulağıma doluşan tok sesin beni kendine çekişiyle sıyrılmıştım acı dolu fikirlerimden. Bacağımın üstünde sayfaları rüzgardan dolayı uçuşan, kadife kaplı siyah defteri komidinin üzerine koyarak "Uzun bir öykü" diyerek mırıldandım. Bedenimde ki garipliğin farkındaydı. Bu yüzdendi belki daha bir olgun, daha bir efendiydi. "Fakat bu kısa bir şiir.." Öksürüğümün ardından ona kuru bir gülümseme bırakmıştım. "Hayat gibi değil mi? Yaşamları uzun öykülerde anlatırız lakin bizim yaşamlarımız aslında kısa bir şiirdir." Bir kaç dakika sonra verdiğim cevaba yanıt olarak mırıldanmıştım, hala kulaklarıma dolar o çaresiz mırıldanışım "Carpe diem.." pencere kenarına koyduğu çenesi dudaklarımdan akan bir kaç kelimeyle hareketlenmişti. "Carpe diem.." mırıldandı, ılık sesi göğüme doğru bir cephe alıyordu.

"Anlamı nedir?" bir eli eteğinin uçlarında diğeri ise gündüz vakti ördüğüm sarı saçlarındaydı. "Anı yaşa demek.." gözlerimi gözlerine değdirip çekerken devam etmiştim cümleme "Anı yaşamanı istiyorum.." gözlerimi kaldırdığım vakit onun buğulu gözlerine çevirdim bakışlarımı "Anı yaşamanı istiyorum. Şuan ne yapmak istiyorsan onu yapmanı, iki saniye sonra pişman olacağını bilsen bile anı yaşamanı istiyorum. Yaşından büyük davranmamanı istiyorum. 8 yaşında bir çocuksan 8 yaşında bir çocuk gibi davranmanı.. Belki biraz mızmızlanmanı, bağırıp çağırmanı, sonu gelmeyen isteklerde bulunup, ağlayarak bana sorular sormanı!" dudaklarımı dişleyip saçlarını okşayarak devam ettim. "Bana sor! Kimsesizliğini sor! Gerçek ailem beni neden istemedi, neden öylece bıraktılar diye sor! Ardından geceleri korktuğunu belli et. Belli et ki.." kollarımın arasına alarak onu kendime çektim. "Belli et ki gök gürlediğinde sana sarılarak korkmamanı sağlayabileyim. Lütfen Arisa, lütfen erken büyümek zorunda hissetme kendini." gök gürlemişti, fakat bu yağış gözlerimizden geliyordu.

"Kimsesiz değilim ki ben. Siz varsınız, amcam var, yengem de var.. aşığınız Jungkook var. Kimsesiz değilim ki ben-" kaldırdığı başını göğsümün üstüne yatırmıştım. Konuşmasın, sussun, öylece yanıbaşımda filizlensin istiyordum.

Benim gibi olmasından nefret ediyordum. Aramızda kan bağı bulunmadığı halde bu kadar bana benzemezsinden çekiniyordum. Korkunç bir masalın satır aralarına saklanmış, insanın tebessüm etmesini sağlayan kelimeleri gibiydi. Yüreğim ne kadar nasır bağlasa da, ellerim ne kadar soyulsada oralara çiçeklerden yamalar dikiyordu.

Dizlerimin üzerine oturarak konuşmaya başlamıştı. Susmasın istiyordum, sürekli konuşsun. Körpe bir sigarayı andıran şu yaşamdan bahsetsin, çiçeklerin neden sık sık bahar da gözlerimize hoş göründüğünden, insanların normal kavramına sığdıramadığı her insanı canice öldürdüğünden.. Yahut Jungkook'un neden günlerdir eve uğramadığından. Ondan bahsetsin istiyordum. Ben adını ağzıma alamazken, yasak meyvemi dişlerimin arasından çıkarmışken onun dudaklarından akıtmasını istiyordum zehrimi. Sorsun diyeydi konuşması için olan çabam. Jungkook'u sorsun, aşığınız dediği herifin neden babasının suratına bile bakmadığını düşünsün istiyordum.

DARİA ☆ KOOKMİNWhere stories live. Discover now