"Hım." diye cevapladı.

"Yemek dolu masa nerede?" duraksadım ve meraklı bakışlarımı ona yönlendirdim.

"Seni bekledim. Beraber hazırlarız diye." verdiği cevapla gözlerim büyürken karnımın guruldamasıyla Deniz'in kaşları önce yay gibi gerilerek havalandı ardındansa kahkaha atarak gülmeye başladı. Bense acı haberin üzgünlüğüyle Deniz'i izliyordum.

"Gel buraya deli." kolunu omuzuma atarak bahçeye ilerlerken beni de beraberinde sürükledi. Onları yemem için bekleyen yemekleri görmemle gülümsedim. Hatta gözlerimin kalp şeklini çoktan aldığına emindim. Fakat ne yazık ki Pars ve Ilım da buradaydı. Tamam ikisiyle de sorunum yoktu ama aynı ortamda sürekli bulunmakta pek hoşuma gitmiyordu doğrusu. Bir yemeklere baktım bir de ikisine. Eh, yemekler için katlanacaktım! Kutsal görev beklemez diyerek masaya ilerledim.

"Hoş geldin Laris." Ilım sevecen bir ses tonuyla konuştuğunda aynı şekilde yanıtladım.

"Hoş buldum. Günaydın." derken sandalyeme kurulmuştum.

"Birileri kurt gibi aç sanırım, hatları karıştırıp bizi yemeden yemekleri yemeğe başlasak iyi olur." Deniz'in bu uzun ve aynı zamanda uyuz cümlesinin ardından karnımda onu onaylar şekilde guruldadığında masadaki herkes kahkaha atarak güldü.

"Ha ha." dedim yapmacık bir şekilde. Deniz'e dil çıkardıktan sonra kutsal görev olan yemek yeme işime koyuldum. Her bir şeyden tabağıma doldurmuş tadını çıkara çıkara yerken ara sıra konuşmalarına dahil oluyordum. Dozu biraz fazla kaçırmış ve karnım ağırana kadar yemiştim. Şimdi ise bahçedeki pufflara oturmuştuk. Onlar konuşuyor ben de kahvaltıda olduğu gibi ara sıra konuşmalarına katılıyordum. Zaman adeta geçmiyordu. Sıkılmaya başladığımı fark ettiğimde kalkmaya ve buradan bir an önce kaçmaya karar vermiştim.

"Neyse, ben yavaştan kaçayım." diyerek ayaklandığımda üçününde bakışları beni buldu.

"Nereye? Daha yeni gelmiştin." Deniz'e yanıt olarak tebessüm edip omuz silktim.

"Yapmam gereken ufak tefek şeyler var da onları halledeyim dedim." Onaylar şekilde başını salladığında beni kapıya kadar götürmek için o da ayaklandı.

"Görüşürüz." Ilım'a tebessüm ederek aynı şekilde cevapladım.

"Görüşürüz."

"Bir sorun yok değil mi?" Deniz'in kuşkulu bakışları üzerimde dolandığında rahatlaması için gülümsedim.

"Yok tabii ki."

Kapıya geldiğimizde sarılarak veda etmemin ardından yürümeye başladım. Kumsala inip biraz hava almayı planlıyordum. Hava da fazlasıyla uygun ve güzeldi kurduğum plan için. Yürüyerek geçen dakikaların ardından kumsala varmıştım. Her yerde insanlar vardı. Malum saat erkendi. Doğrusu geceleri de pek farklı olmuyordu ama daha bir başka oluyordu. Saat da zaten neredeyse 18.00'e geliyordu. Deniz'deyken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Kumsalda yürürken etraftaki insanları gözlemliyordum. Nasıl hissettiklerini, neler yaptıklarını, mimiklerini... Değişik bir şeydi insanları gözlemlemek. Tuhaf hissettiriyordu. Kumsal boyunca bunu yapmaya devam ettim. Ta ki köfte ekmek satan bir seyyara denk gelene kadar. Burnuma gelen güzel kokuyu geri çeviremeyeceğimi biliyordum. Hem kumsalda gezmek onca saatin ardından acıktırmıştı beni. Daha fazla beklemeden adamın yanına gidip selam verdim.

"Merhaba, kolay gelsin abi." güler yüzlü bir adamdı.

"Sağolasın kızım." ben de içtenlikle gülümsedim.

"Vallaha burnuma enfes kokular geldi. Keza görünümleri de öyle. Bir ekmek hazırlayabilir misin bana da?"

"Teşekkürler evladım. Sen şöyle geç otur ben hazırlayınca haber veririm." başımla onaylarken son kalmış olan boş masaya ilerleyip tabureye oturdum. Etraftakilere göz atarken abi geldi ekmeğimle beraber.

KIRMIZI ODAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin