Şehire Gelen Yabancı

Start from the beginning
                                    

Melikeyi yerden kaldırıp kanayan dudağını fark ettiğinde, kamuflajının iç cebinden çıkardığı beyaz mendili kızın dudağını yaklaştırdı. Gözlerini kaldırıp Uğur teğmene bakan melike tüm olanlar sırasında ilk defa göz göze geldi. Mendili alıp,  babasının herkesin içinde attığı tokattan utanmış halde içeriye girdi.  Kafasını içeri giren Melikeden çevirip Halil Bey'e döndüğünde ağlayarak eline baktığını gördü.

Uğur o sırada söze girmesi gerektiğini düşündü

"Halil bey işinize karışmak istemem ama bu gibi girişimlerde bulunan gençlerin kararlarında genelde aile içindeki mutsuz ve baskı altında hissetmeleri etkili oluyor. Daha ılımlı ve sabırlı yaklaşmanızı öneririm. Biraz önce attığınız o tokat size sonuçları daha ağır olarak dönmesin." diyerek kafası biraz karışık halde köyden ayrıldılar. Yanlarına melikeyi eve getiren adamı da alarak karakola doğru yola çıktılar.

Karakola geldiğinde odasında oturan Durali başçavuşla kısa bir şaşkınlık yaşasa da bu adamın bu  hallerine alışması gerektiği kanısına  vardı.  Kısa bir ara odadan çıkan Durali başçavuş, biraz sonra elinde iki çayla odaya girdi. Oturup çay içerken aynı zamanda köyde olanlar hakkında konuşuyorlardı.
"Sende ilk günden düştün bu köy meselelerine teğmenim."

"Sorun değil. Hızlı bir başlangıç oldu benim için de. Bu getirdiğimiz adamı kontrol ettiniz mi?"

"Adı Azat. Kaydına baktık. Adamda yok yok teğmenim. Ruhsatsız silah bulundurma, kaçakçılık, dolandırıcılık, haraç kesme bir kaç yıl yatıp çıkmış hepsinde de. Uğur teğmen meraklı ve hafif çekingen tonda araya girdi.

"Peki kızın kaydına baktın mı onda ne var ne yok."

"Hangi kız teğmenim."

"İşte şu Halil beyin kızı var ya o."

"He sen o kızı diyorsun. Kızın bir suç kaydı falan yok ama geçen sene üniversite kazanıp gitmemiş. Halil bey de kızını okutmayacak bir adam değil bence kızın aklını bulandırmışlar teğmenim."

"Ben öyle düşünmüyorum başçavuşum. Gözümün önünde kızına tokat attı."

Durali başçavuş duyduklarına inanmamış gibi gözlerini irice açıp teyit etmek istercesine sordu.
"Halil Bey kızına mı tokat attı.?"

"Evet niye bu kadar şaşırdın?"

"Kızına çok düşkündür Halil Bey. Kendi gözünden bile sakınır. Nasıl tokat atacak kadar kendinden geçmiş ki?"

"O kadarını bilemem ama kendinde olmadığı ortadaydı. O tokatta sonra kocaman adam dakikalarca ellerine bakıp ağladı."

"Zamnla tanırsın zaten Halil Bey'i. Ama bir devleti bir de ailesi için yapamayacağı şey yok. Çocukları da onun sınavı oldu ama. Yakın zamanda çözerler inşallah."

"Kısa sürede çözebilecek gibi durmuyor ama inşallah diyelim."

" Bu arada hayırdır teğmenim niye sordun sen bu kızı?"

"Öyle neymiş neyin nesiymiş merak ettim."

"Değil mi insan merak etmeden yapamıyor vallahi. O temiz yüzlü kız nasıl böyle insanlara bulaşıyor diye. Neyse ben bizim çocuklara bir bakayım ne yapmışlar diye.

Başçavuş çıktıktan sonra kendi ile baş başa kalan Uğur'un aklına Melikeye mendil verdiğindeki kendisine nasıl baktığı geldi. Ufak bir tebessüm etti. Yanlıştı belki ama düşünmek iyi hissettiriyordu.

Uğur Teğmen bu düşüncelerle boğulurken, Melike babasının attığı tokattan sonra daha hırslı ve kararlı olmaya başlamıştı. Ne olursa olsun kim üzülürse üzülsün o dağa çıkılacak o direnişe katılacaktı. Ona göre artık bu konu, babasına karşı verdiği bir savaştı. Onun bu konuda ki motivasyonu babasına karşı çıkmaktı. Halil Bey de kızının üstüne giderken onu dağa doğru daha fazla ittiğini fark edemeyecek kadar acılı ve çaresizdi.

Melike ve kardeşi günün her saati kafa kafaya verip birbirine yaptıkları icraatlardan bahsedip gülüp eğleniyorlardı. Onlara göre ne kadar zarar verseler o kadar kahramanlardı. Sohbetler "bugün yarın beni çağıracaklar çıkıyorum sonunda kendime kod adı buldum" "ben bugün ilçedeki karışıklıktaydım çok eğlenceliydi" gibi birbirini gaza getiren konuşmalar içinde geçiyordu.

Melike için artık tünelin sonunun göründüğü günlere gelinmişti. Dağa çıkmak için sayılı günler kalmış Melike hazırladığı planı gerçekleştirmek için biraz aha dişini sıkıp bekleyecek daha sonra kimsenin beklemediği bir an da eve o ateşi düşürecekti.

Daha bir önceki olaydan çok zaman geçmemişti ki aldıkları şehit haberi ile karakoldaki komutanlar olarak şehit cenazesine katılmak için civar köydeki şehidin bulunduğu eve doğru yola çıktılar.  Uğur öndeki araçta olan Hüsamettin Albay'ın ani şehit haberi alması üzerine fevri hareket etmesinin üzerine bir şey diyememiş, sadece verdiği tehlikeli emri yerine getirmek için yola çıkmışlardı.
"Böyle yol güvenliği almadan çıkmamız hiç mantıklı olmadı ama hayırlısı bakalım."

Onun bu sitemine Osman eşlik etti.
"Haklısınız komutanım ama Albay'ın tersine denk geldik. Damarına basıldı bir kere."

"Tamam Osman sinirlendi ama 'ben korumasız, güvenliksiz yola çıkacağım' demek ne oluyor. Bunları söyleyecek durumda mıyız sence? Şehit hepimizin şehidi. Sinir ve öfkemiz bizim de taze ama bu aldığı fevri karar bize pahalıya mal olabilir. Şu durumu kime anlatsan mantıksız bulacaktır. Biri Albay dört rütbeli, iki araçta sıfır güvenlikle bu dar geçitten geçiyoruz."

Araçla biraz ilelemişlerdi ki Uğur'un korktuğu başlarına gelmişti. iki kanyon arasından geçtikleri sırada şoför koltuğunda oturan görevli askerin aldığı ilk kurşun ile yolda savrulmaya başladılar. Pusuya düştüklerini anlamları uzun sürmemişti. Aracın kapılarını açıp siper edinmeye çalıştılar. Yoğun silah sesinden fazla kalabalık bir grup olduğu anlaşılıyordu. Şu anki öncelikleri önde içinde Albayın bulunduğu aracı bu pusuda çıkarmak ve bunun için neleri var yoksa mücadele etmekti. Öndeki aracın şoför koltuğundaki Halise telsiz ile ulaşan Uğur gerekli emirlerini verip yanındaki Osman ve Durali başçavuşu da kordine etmeyee çalışıyordu. 20-30 kişilik terör grubuyla karşı karşıya kalınca mühimmat eksikliği yaşamaya başladılar. Kurşunları azalmış iki kanyon arası ateşte sıkışıp kalmışlardı. Bundan sonrası onlar için pek aydınlık görünmüyordu ama tek tesellileri verdikleri yoğun çabayla Albayın aracının uzaklaşmasıydı. Yavaş yavaş sona yaklaştığını fark eden Uğur yanındaki Osman'a döndü son çare geri çekilerek karşıda ateş edilmeyen tek bölgeye doğru parça parça ilerlemeye çalışacağız. "

" Elimizdekiler bitmek üzere komutanım. Oraya gidebilsem de bir şey değişmeyecek."

"Biz elimizden geleni yapacağız Osman, bundan sonrası mucizelere kalacak. Ama biz düşersek bile  elimizden gelen her şeyi yapmış olarak düşeceğiz.
Bu saatten sonra ya bu cehennem de can vereceğiz ya mücizeler ile çıkacağız."

"Mucize diyorsunuz yani?"

Osmanın gülümseyen yüzü ile sorduğu soru ile Uğur geldiğinden beri ilk defa genişçe gülümsedi.

"Sen inanır mısın mucizelere?"
Kısa bir es verip konuşmaya devam etti.
"Umarım sen inanıyorsundur. Çünkü en azından aramızdan birinin inanması gerekiyor."

Bakalım Uğurların beklediği mucize gerçekleşecek mi?

ÇOK GEÇ "DEĞİL"Where stories live. Discover now