Bakışlarım sol koluma kaydığında, omzumun az aşağısından ellerime doğru akan kanın anca farkına varabilmiştim. Yaşadığım korkudan dolayı vurulduğumdan bir haberdim ve şimdi fark etmemle kolumdaki acılı yangını hissediyordum. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda, dedemin başında bekleyen maskeli adam yemek masasının etrafında dizili olan lacivert sandalyelerden birini tek eliyle sürükleyerek yanıma getirdi. Kolumdan tutan adamlar beni sandalyeye oturttular. Bana davranışları öyle sert ve hoyrattı ki zaten acıyan canımın acısını iki katına çıkartıyorlardı. Sandalyeyi getiren maskeli adam sol tarafımda dizlerinin üzerine çöktü ve yaralı kolumu tuttu.

Bir süre durum tespiti yapar gibi kolumu inceledi. Daha sonra birden ayağa kalktı ve yemek masasının üstündeki örtüye çekerek aldı. Örtüyü gücünü kullanarak iki parçaya ayırdı ve kısa olan parçayla yanıma doğru ilerledi. Parçayı yaralı koluma sıkıca sarmaya başladığında canımın acısıyla dudaklarımdan "Ahh" nidaları döküldü ama maskeli adam beni umursamadan örtü parçasını koluma sarmaya devam etti. İşi bitince ayağa kalktı ve bakışlarını hala kapının girişinde bekleyen iki maskeli adama dikti. "Kurşun sıyırmış. Ciddi bir şeyi yok." Dedi sesi cızırtılı bozuk bir radyodan çıkar gibiydi. Sürekli konuşan ve her defasında bizim karşımıza çıkan maskeli başını tamam der gibi sallayıp yine başıyla dedemi işaret etti.

Kolumu saran adam dedeme doğru ilerledi ve yerde kanlar içinde yatan dedemi başında bekleyen iki maskeliyle ayağa kaldırdı. Hemen sağ tarafımda bir Azrail gibi duran maskeli adam, sanki kaçmam mümkünmüş gibi kocaman siyah eldivenli eliyle sağ omzumu tutmuştu. Durmadan ağlıyor ve korkuyordum. Melih yoktu. Füsun Hanım ölmüştü. Maskeli adamlar ürkütücüydü ve az önce Füsun Hanımı öldürürken erkeklik gösteren dedem şimdi korkak bir fare gibi tırsıyor ve maskeli adamların elinden kurtulmak için çırpınıyordu.

"Siz kimsiniz? Bırakın beni..!" diye yalvaran dedemin karnına maskeli adamlardan bir tanesi yumrukla vurdu. Dedem iki büklüm olduğunda kapının girişinde bekleyen maskeli adam anlaşılmamasına rağmen bir kahkaha attı. "Ah be Ökkeş şu durumda bile horoz gibi dikleniyorsun ya bayılıyorum..." dedi.

Dedemin dudaklarından iniltiden başka bir ses çıkmazken konuşan maskeli ve hemen yanında duran gözlüklü maskeli dedeme doğru adımladılar. Dedemin tam önünde durduklarında kollarından tutan maskeli adamlar sertçe dedemin başını kaldırdı. Dedemin kandan dolayı zor seçilen yüzünün şekli acıdan dehşete dönüştü. "Si-siz" dedi kekeleyerek "Melih'in bahsettiği maskeli şeytanlarsınız..."

"Aferin o kadar darbeye rağmen beynin hala çalışıyor Ökkeş Demir."

Dedem "Benden ne istiyorsunuz?" diye korkuyla karışık sitem ettiğinde maskeli adam kahkaha atmaya başladı. Kahkaha atarken çıkarttığı sesin ne kadar ürkütücü olduğundan acaba haberi var mıydı? Baştan aşağıya siyah giyinmişler, gözlerine lens takmışlar ve seslerini değiştirmişlerdi. Melih'in bu adamlara 'Maskeli şeytanlar' diye hitap etmesinin hakkını veriyorlardı.

"Biz senden ne isteyebiliriz ki Ökkeş? Ya da şöyle sorayım senin bize verebilecek nevin var ki? Canından başka..."

"Ben size hiç bir şey yapmadım!"

"Sen..!" dedi elindeki siyah eldiveni düzelterek "Konuşman gereken yerde konuşmadın. Görmen gerekeni görmedin. Duyman gerekeni duymadın. Sorun tam da bu sen gerçekten yapman gereken hiçbir şeyi hakkıyla yapmadın."

Eldivenlerini düzelttikten sonra dedemin kollarından tutan iki maskeli adama elini kaldırarak geri çekilmeleri için bir işaret yaptı. Maskeli adamlar dedemin kollarını serbest bırakıp iki adım geriye gitti.

BUZ YANIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin