Sıra bana gelince yemeğimi aldım ve babamı izledim. Babam doğruca onların yanındaki masaya gidiyordu. Hayır, hayır! Lütfen orada yemeyelim baba!  Babam çoktan oturmuştu. Ben de Jonathan'ın beni göremeyeceği bir yere oturdum. Yan masadan kahkahalar geliyordu. 

'' Anne Roseline bizimle hiç yemek yemiyordu. Değil mi? diye sordu Charlie bağırarak. Derin bir nefes verdim ve ona gülümsedim. 

'' Hiç olur mu Charlie? Ben sizinle de yiyorum belki sen hatırlamıyorsundur canım...'' Jonathan hemen bizim masaya döndü. Of, Charlie senin yüzünden beni gördü. Şu an mantıklı düşünemiyorum. Sonradan pişman olacağım ve küçük düşeceğim bir şey yapmak istemiyorum.

'' Hayır, hiç te bile. Sen hep Edwardlarla yiyorsun. Anne öyle değil mi?'' diye sordu inatla. Annem derin bir nefes aldı ve ona gülümsedi.

'' Evet tatlım, ablan bazen arkadaşlarıyla bazen de bizimle yiyor. Tamam mı?  Hem sofrada böyle bağırarak konuşulmaz.'' Charlie kendi kendine sinirlenerek bir şeyler mırıldanmaya başladı. Ben de iki saaattir bize bakan Jonathan'a döndüm. Yine suratında o ukala sırıtışı vardı. Bana göz kırptı. Hiç bir karşılık vermedim. Ne gülümseme ne de başka bir şey. Tabağıma diğer yana döndürdüm ve kendimde sırtımı ona döndüm. Arkamdan bir şeyler mırıldandığını duydum. Az önce ben aptalca bir şey yapmak istemiyorum demiştim değil mi? Somurtarak yemeğimi yemeye devam ettim. 

Birkaç dakika sonra Edward masaya yaklaştı.

'' İyi akşamlar Bay ve Bayan Anderson. Roseline yemeğin bittiyse bizimkiler seni bekliyor. Biraz sohbet edecektik hani?'' dedi imalı bir şekilde. Mesajı almıştım. 

'' Ah, tamamen unutmuşum. Ne yapsak acaba? Tam da yemek yiyorduk.'' dedim annemlere dönerek. Annem gülümsedi.

'' Git canım, zaten yemeğinde bitmiş.''

'' Evde görüşürüz o zaman.'' dedim ve ayağa kalktım. Tabağımı yerine koyduktan sonra tekrar bizim masanın yanından geçtik. Sonra birden durdum. Sesimi biraz yükseterek Edwardla konuşmaya başladım.

''Hadi Edward gidelim. Zaten canım da çok sıkılmıştı.'' diyerek koluna girdim. Edward ilk başta biraz şaşırdıysa da güldü.

'' Öyle mi? Hadi fazla oyalandık zaten.'' Zafer kazanmış edasıyla arkama baktım. Ve o zaman Jonathan'ın mavi gözleriyle karşı karşıya geldim. Öylece bana bakmaya devam etti. İşte o dakika yaptığımdan pişman olmuştum. Önüme döndüm ve o mavi gözleri düşünmeye başladım.

                                                   *********

'' Sonunda gelebildiniz!'' diye bağırdı Emma. 

'' Evet ya. Çok bekledik sizi.''

'' Kusura bakmayın. Yemeğimi biraz geç bitirdim de.'' Hepsi bize bakıyordu. Chris ve Lisa gülümsüyordu. Elim hala Edward'ın kolundaydı. Hemen çektim. Edward bana şaşırarak baktı. Gidip Lisa'nın yanına oturdum. Edward da arkamdan gelerek Emma'nın yanına oturdu.

'' Önce ben başlıyorum.'' dedi Lisa. '' Annemler yemeğe gittiğinde camın önünde beklemeye başladım. Tam zamanında oradaydım. Sokak boş olduğunda dediğiniz gibi bir araba geldi. Ama sadece durdu, öylece bekledi. O sırada odamın kapısı açıldı ve annem geldi. Ona biraz hasta olduğumu söylemiştim. O da merak edip sonradan geri dönmüş. Beni camın önünde görünce yatağa yatırdı ve benimle ilgilenmeye başladı. Ne kadar iyiyim dediysem de dinletemedim.'' Derin bir iç çekti. '' Özür dilerim çocuklar.'' 

'' Daha iyi bir yalan bulamadın mı? Kendi anneni tanımıyor musun?'' Emma'nın bazı şeyleri abartma gibi bir huyu vardır. Daha fazla Lisa'nın üzerine gitmesine fırsat bırakmadım.

'' Sakin ol Emma. Zaten bu olan şeyin her sokakta olup olmadığını bile bilmiyoruz. Ve de her gün olup olmadığını. Önemli değil Lisa... Gerçekten.'' 

'' Neyse bende haber var nasıl olsa. Dikkatli dinleyin. Camın önünde beklerken bir çığlık duydum. Bir kadın çığlığıydı.'' Hepimiz ona bakmıştık. 

'' Ne yani, hepsi bu kadar mıydı? Başka bir şey görmedin mi?'' diye sordu Edward.

'' Evet, yani sadece bu kadar.'' Hepimizin sinirli bakışlarını görünce yine konuşmaya başladı.

'' Sonuç olarak bu da bir şeydir, değil mi?'' 

'' Biz de daha iyisi var. Bizim karşı evin yanındaki evde bir yaşlı çift var. Bildiğim kadarıyla çok hastalar. O yüzden pek dışarı çıkamıyorlar ve yine annemden öğrendiğim kadarıyla yemeklerini evlerine bir görevli getiriyor. Neyse önemli olan bu değil. Yaşlı çifti dün gece öldürdüler.'' dedim.

'' Bu insanların yokluğunu kimse fark etmiyor mu?'' Chris iyice öfkelenmişti. Peki öldürülen kişilerin yakınları ne yapıyor?'' Chris'in sesini birden öten alarm bastırdı. Bu alarm sokağa çıkma yasağının başladığını belirten alarmdı. İnsanlar şaşkınlıkla ayağa kalktı. Alarm bir dakika sonra sustu. Jason meydandaki kürsüye çıktı.

'' Merak etmeyin. Alarmlar yanlışlıkla çalıştı. Teknik bir arıza olmuş sanırım. Yemeğinizi yemeye devam edin lütfen.''  İnsanlar mırıltılarla yerlerine oturdular.  

'' Gerçekten buna inanan var mı?'' diye sordu Edward. Hepimiz kafamızı salladık. Bir şeyler dönüyordu... Ve şuna emindim ki bizim daha bilmediğimiz  yeni bir şey olmuştu. 

'' Roselineee..! Hadi gel, babam çağırıyor.'' Charlie bize doğru koşarak geliyordu. 

'' Sonra görüşürüz.'' dedim ve Charlie'nin elinden tutarak gittim. Babam meydanın çıkışında bizi bekliyordu. 

'' Ne oldu baba?''

'' Kızım az önce alarm yanlışlıkla çaldı dediler ama bence biz yine de gidelim. Hem yemeğimiz de bitmişti zaten.'' Hepimiz eve doğru gittik. Arkamı dönüp baktığımda insanlar da yavaş yavaş kalkmaya başlamıştı.

                                                 *********

Evin önüne geldiğimiz de etrafı kolaçan etmek istedim. Çünkü bugün hiçbir olay olmamıştı. Olduysa da ben bilmiyordum. Annemlere '' Edward'a bir şey diyeceğim.'' dedim ve dışarıda beklemeye başladım. Bahçe duvarına yaslandım. Gözüme parlak bir şey takıldı. Yere eğildim ve taşın arkasını yokladım. Bu bir telsizdi. Telsizi biraz inceledim. Üzerinde simgeyi görünce gözlerimin kocaman açılmıştı. Kimsenin beni görmesi riskini almadan telsizi ceketimin içine sakladım ve son defa etrafa baktıktan sonra koşar adım eve girdim. 

Hemen odama çıktım ve bir süre bekledim. Kimsenin arkamdan gelmeyeceğine emin olduktan sonra telsizi saklamak için bir yer aramaya başladım. Odanın içinde dört dönüyordum. Yorgunluktan kendimi yatağa bıraktım. Bu telsiz orduya aitti. Bunu kapatmam gerekiyordu ama nasıl? Telsizin tuşlarını inceledim. İçimden bir ses kırmızı tuşa basmam gerektiğini söylüyordu. İçimdeki sesi dinledim ve tuşa bastım. Doğru tuş olmasını ümit ederek yatağımı kaldırdım. Telsizi bir mendile sardım ve çarşafların en altına sakladım.

Sokağa çıkma yasağının alarmının sesi tüm Surry'i sardı. Saat 9'du. İşte yasak şimdi başlamıştı. Pencereye yaklaştım ve bizim bahçede dolanan birini gördüm. Kafamı iyice cama yaklaştırınca görüşüm netleşmişti. Adam yani -asker- yerde bir şey arıyordu ve fazla telaşlı görünüyordu. İyi de neden bizim bahçedeki taşın çevresine bakıyordu ki? Daha yeni anlamıştım. Kafamı hemen yatağıma çevirdim. Ben bulduğum telsizi saklayacak bir yer ararken, telsizini düşüren asker de kaybettiğini sandığı şeyi arıyordu. Hemen odanın ışığını söndürdüm. Asker biraz daha aradıktan sonra aceleyle gitti. 

İşte o zaman aklıma bir fikir gelmişti. Belki şu son günlerde neler olup bittiğini bir konuşmaya kulak misafiri olup öğrenebilirdim. Dudaklarım yana kıvrıldı ve yavaşça yatağa girdim. Çok geçmeden de uyuya kaldım.  

(1532 Kelime)

                                                              /9. BÖLÜM SONU/

!!!!!!!!!!!Lütfen kitapla ilgili yorumlarınızı ve fikirlerinizi benimle paylaşın. Ne düşündüğünüzü ve ne öneriniz olduğunu merak ediyorum. !!!!!!!!!!!

VE SİZDEN RİCAM; KİTABIMA BİR ŞANS VERİN... EMİNİM Kİ SEVECEKSİNİZ ;)







THE ESC: PLANLANILANजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें