YEDİ

57 22 59
                                    

Odanın kapasını tıklatılmasıyla kafamı saatlerdir okuduğum kitaptan kaldırdım. İçeri giren annemdi.

'' Tatlım biz yemeğe gidiyoruz. Bizimle mi gelirsin yoksa daha sonra mı?'' diye sordu kapının ağzından. Elimdeki kitaba baktım ve sayfaları hızlı hızlı çevirdim. Bir sonraki bölüme daha yedi sayfa vardı. Bir saniye düşündüm.

'' Bölümün bitmesine az kaldı, anne. Şunu bitireyim hemen gelirim olur mu?'' diye sordum.

'' Tamam, ama çok geçe kalma.'' dedi ve çıktı. Artık planımı uygulayabilirdim. Birkaç dakika sonra dış kapının kapanma sesi geldi. Kolumdaki saate baktım. 18:31! Daha çok vardı. Meraktan içim içimi yiyordu. Aslında bu yaptığım korkulacak bir şeydi ama nedense ben korkmuyordum. Elimdeki kitaba odaklanmaya çalıştım. Ve de zamanı düşünmemeye...

                                                           ************

Bölümü bitirince kitabı kapattım ve masanın üzerine koydum. Tekrar saate baktım daha 5 dakika vardı. Işıkları söndürdüm ve perdeye yaklaştım. Ne olur ne olmaz, belki erken gelirler diye beklemeye başladım. Stresten dudaklarımı ısırıyordum.  

Nihayet sokakta bir araç göründü. Dışarıda kimse kalmamıştı. Beni görmemeleri için biraz geri çekildim. Çünkü tam olarak karşı evin önünde durdular. Aracın kapısı açıldı ve askerler peş peşe arabadan indi. Cama farkında olmadan biraz daha yaklaştım. Çünkü sanki birisi eksik gibiydi. Kim eksik acaba? Kim..? Kim..? diye düşünürken aklımda birden o isim beliriverdi. Jason... Tabi ya. Nerde ki acaba?  Arabanın içinde bekliyor olabilirdi. İki asker eve doğru yaklaştı. Karşıdaki evin yanındaki evde oturan yaşlı çifti tanıyordum. Eve doğru baktığımda ışıklarının açık olduğunu ve evde olduklarını gördüm. Neden yemeğe gitmemişlerdi ki? 

Askerler bir süre bekledi. Hepsi sanki yerlerini biliyormuş gibi durdu ve kıpırdamadı. Beş dakika kadar öylece beklediler. Sonra içlerinden biri parmağını eve doğru işaret etti ve diğerleri de harekete geçti. Önce evin kapısını yavaşça açtılar ve üç asker içeri girdi. Gözlerimi tamamen ışığı yanan odaya odakladım. Işık yüzünden silüetler perdeye yansıyordu. Önce yaşlı çift olduğunu tahmin ettiğim iki kişi ayağa kalktı. Sonra elleri havaya kalktı ve iki silüette yere düştü. Küçük bir çığlık attım ve elimle hemen ağzımı kapattım. Korkmuştum... Ve gözlerim dolmuştu. Bunu neden yapıyorlardı? Onlardan ve diğer masum insanlardan ne istemişlerdi? Aklım almıyordu. Sonra evin ışığı söndü. Eve giren askerler sırası ile çıktı. Ve kucaklarında iki kişi taşıyorlardı.  

Aman Tanrım! Yaşlı karı kocayı diğerlerine yaptıkları gibi arabaya koydular ve bir kişi hariç tüm askerler arabaya bindi. Kalan asker ise cebinden çıkarttığı bir bez ile içeri girdi. Biraz sonra geri çıktı ve elindeki bezi bir poşete koydu. Bezin üzerinde kırmızı lekeler olduğuna emindim. Poşeti elinde tutan asker arabaya doğru bir işaret yaptı. Arabanın ön koltuğunda bir hareketlilik oldu. Görüşüm pek net değildi. Ön koltuktaki kişi arabanın torpidosundan bir kağıt ya da kağıt gibi bir şey çıkardı ve üzerine bir şeyler karaladı. Son asker de arabaya bindikten sonra araba hızla gitti. Elimi kalbime götürdüm ve yatağa çöktüm. Bir şeyi çok merak ediyordum. Neler oluyordu..?

Saat 19:00'du. Yemeğin bitmesine daha bir saat vardı. Ama az önce gördüklerimden sonra iştahım kapanmıştı. Annemi daha fazla meraklandırmamak için odadan çıktım. Temkinli hareketlerle kapıyı açtım ve karşıdaki eve bakmadan yürümeye hatta koşmaya başladım. Bu.. Bu çok ağır gelmişti ve etkisinden uzun süre çıkmayacakmışım gibi geliyordu. 

Yemek yedikten sonra eve döndük. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Sanki kalbimde bir ağırlık vardı. Babama yatacağımı söyleyip odama çıktım. Işığı açmadan ve pencereden bakmadan direkt olarak yatağa girdim ve yorganı kafama kadar çektim. Uykuya dalmam hiç te uzun sürmedi...

THE ESC: PLANLANILANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin