27

3.6K 453 185
                                    

karşımda bana baygın gözlerle bakan kageyama duruyordu, saat bir gibi bir şey. güneş tepede.

benim ellerim eşofmanımın ceplerinde, gözlerim gözlerindeydi. benim aksime o, saçından ayakkabısına kadar özenliydi.

"selam."

iç çekti. "hazırım dediğinde bu halde olduğunu düşünmemiştim."

omzumu silktim ve yürümeye başladım. yan yana yürüyorduk. "benim halimde bir şey yok oğlum, sen fazla özenmişsin."

"ilk randevumuz bu ama."

çok takmadım. bir süre sessizce yürüdük. ikimiz de nereye gideceğimizi bilmiyorduk. sadece yürüyorduk. kaldırımda yürüyen insanlar çoğaldığında anayola çıktığımızı fark ettim.

"ilerde bir çay bahçesi var." dedim, elimle de o yönü gösterirken. "hemen orada dondurma satan bir amca var. dondurmaları nefis oluyor."

"sağlıklı olduğuna emin misin?" karşıdan karşıya geçmek için yola bakarken başımla onayladım. uzattığım eli birkaç saniye sonra tuttuğunda koşar adım geçtik karşıya. karşıya geçince bırakmıştım elini. yüzüne bakmıyordum göz göze geliriz endişesiyle. kageyama'nın gözleri çok güzeldi, sonsuza kadar bakmak isteyeceğiniz bir güzellikteydiler hem de. ama bende o cesaret yoktu işte.

insanların ve arabaların gürültüsünü dinleyerek ilerledik. sessizdik.

dondurmaların parasını o ödedi. ve biz üzerine gölge düşmüş bir banka çöktük. kollarımdan birini bankın arkasına attım. banka iyice yayıldım.

"burayı seviyorum." kuşları duyabildiğim tek yerdi. diğer zamanlarda arabalar yüzünden onları ne duyabilir ne de görebilirdiniz.

yüzümdeki silik tebessümle dondurmamı yerken kageyama'ya bakmak aklıma geldi. hiç konuşmadığı için etrafımı seyre dalmıştım ve onu unutmuştum adeta.

kafamı çevirdiğimde hafifçe eğilmiş bir halde bana baktığını gördüm. dondurmasını yemiyordu, anladığım kadarıyla hiç yememişti de.

kızardığımı hissedip başımı diğer tarafa çevirdim. "dondurman eriyor." diye mırıldandım.

doğruldu. ve ikazım sonucunda dondurmasına odaklandı. bir şarkı mırıldanarak rüzgarda sallanan yeşil yaprakları izlerken kageyama'nın başı omzuma düştü. bir şey demedim. aniden hızını arttıran kalbime içimden sövüp gergin bir şekilde şarkıma devam ettim.

"dondurma cidden güzelmiş."

"demiştim." külahını da yediğimde fazla soğuktan sızlayan dudaklarımı yaladım. "enfestir."

kageyama biraz kıpırdanıp omzuma iyice yerleşti. "teşekkürler." kaşlarımı kaldırıp ona çevirdim kafamı, usulca. ani hareketlerimle onu sarsmak istemiyordum. rahat görünüyordu. "bugün çok şey öğrendim. vanilyalı ve limonlu dondurmayı diğerlerinden daha çok seviyormuşsun."

tebessüm ettim. "bizim ekibe dondurma alırken zorlanmayacaksın. çünkü hepimiz aynısından isteriz."

konuyu dağıtmama izin vermedi. "kuşları sevdiğini öğrendim. onların şarkısına katılmayı sevdiğini de..."

bunu fark etmiş olmasına şaşırmıştım. dondurma barizdi ama kuşları sevdiğimi anlaması o kadar kolay olmamalıydı. gerçi, geldiğimizden beri beni seyrediyordu değil mi?

"ben de teşekkür ederim." boştaki elimle saçlarını karıştırdım yavaş bir şekilde. "bu parkta geçirdiğim en güzel dakikalardı bunlar, teşekkür ederim."

sonrasında konu konuyu açtı. müziğe nasıl başladığımızdan girdik, en sevdiğimiz yemeğe kadar konuştuk. orada fazla vakit geçirdiğimizi insanların seyrekleşmesiyle fark ettik. ve eve doğru ağır adımlarla yürümeye başladık. yine sessizdik.

iyi de nasıl final yapıcam ben bunu

twitter.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin