büyümek susmak mıdır • tükenen sözcükler azalmak mıdır

Start from the beginning
                                    

"Ramazan amca? Sefa ve Orhan nasıl?"

"Hülya... Sefa ameliyatta kızım hâlâ. Ağır yaralanmış. Belden aşağısı resmen parçalanmıştı gördüğümde..." Sesi kısıldı, titredi, zorlanıyordu konuşurken. Yine de devam etti. Benimse duyduğum bu net açıklama karşısında nutkum tutulmuş, kanım donmuştu. Onu o hâlde hayal edemiyordum. Canım yanıyordu.
"Orhan ise... Orhan vefat etti kızım. Başımız sağ olsun."

Asıl şimdi dondum. İçimi ısıtmaya hiçbir şey yetmeyecekti. Ve gözlerini açtığında Sefa'nın içini ısıtmak ise imkansız olacaktı. En yakın dostunu kaybetmek demek eksilmek demekti. Güneş pelerinini dünyanın üzerinden çekmişti. Gözlerimden aşağı bir kaç damla yaş süzüldü. Telefon kapandı, elim kucağıma düştü. Herkes tedirgin bir şekilde bana bakıyor, diyeceklerini merak ediyordu. Ama kimse soramıyordu çünkü kimse büyük bir acıyla yüz yüze kalmak istemiyordu.

"Orhan," dedim. Bu ses benim miydi? "Vefat etmiş..."

Çocukken şu sokakta koşturduğumuz, bu odada oturup salçalı yahut reçelli ekmek yediğimiz, okula gidip geldiğimiz Orhan. Arkadaşım...

Kızlar da ağlamaya başlamıştı. Odada sadece hıçkırık sesleri vardı. Bir süre sonra "Peki Sefa?" diye sordu Gülizar abla. Ramazan amcanın söylediklerini söyledim. Acı ikiye katlandı.

"Keşke abime daha iyi davransaydım. Keşke iki yıl önce sen bana dediğinde seni dinleyip ona itinayla yaklaşsaydım. Abime bir şey olursa kendimi affetmeyeceğim. Daha dün kavga etmiştik."

Selma'nın pişmanlığı gözlerinden de okunuyordu, en az sözleri kadar. Onu teselli etmeye çalıştık. Sefa'ya bir şey olmayacak dedik. Abin dönecek ve sen ona sarılacaksın. Çünkü buna inanmak istiyorduk. Bunun olmasını istiyordum. Dua ettim. Onu kaybetmek, hayatımda kocaman bir eksiklik demekti.

 Onu kaybetmek, hayatımda kocaman bir eksiklik demekti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Pişmanlık zamanında güzeldir. Zamanından sonra tezahür eden pişmanlık, ancak kişiyi kurt gibi yer bitirir. Geç kalınmış bir af ne büyük değişimler yaşatır hayatta insana. Bundandır akşam başı yastığa koyunca günün hesabını yapmamız gerekmesi. Bundandır kırmamaya özen göstermeye çalışma çabası. Çünkü son pişmanlığı bilmem ama geç pişmanlık fayda etmez...

-s.k.

🍒

Sular üzerinde rüzgâr ürpertisi gibi, dudaklarımızda içli yakarışların kıpırtısını başlatır hatalar. Yağmurun çöllerin kumunu yarması gibi, içimizin de içinde sancılı itiraflara kuytular açar günahların darbesi. Vicdanımızın kulağının dibinde fısıltılı hesaplaşmalara çağırır bizi pişmanlıkların nefesi. Utandırır bizi. Utandırdığı gibi, utanabilir olduğumuzu da hatırlatır bize. Yüzümüz kızarır, başımız öne eğilir, mahcubiyetle kısılır gözlerimiz, belki gözyaşı dökeriz.

Acısına ihtiyacımız var pişmanlığın. Ya hiç acıtmasaydı günah kalbimizi? Ya pişmanlığın sızısı hiç yapışmasaydı yakamıza? Kurtulmak için çırpındıkça üzerimize atılıvermeseydi pıtraklar gibi? Kıvrandıkça, kıvrandıkça yine yeniden yakalamasaydı bizi bileklerimizden? İyi ki öyle... Kaynağı saptanamayan ağrılarda hastalara, kural gereği, ağrı kesici verilmez. Çünkü ağrısı olmazsa, hasta çare aramaz. Kıvranmazsa, ağrının odağını bulmaya yönelik zahmetlere katılmaz, katlanmaz. Pişmanlığın da soğuk sert taşlar gibi vurması beklenir ayaklarımıza. Hiç bitmeyen kışlar gibi soğuk buzlar düşürmesi gerekir alnımıza. Firari mahkûmlar gibi köşe bucak tedirginliklere mahpus etmesi istenir bizi. İlk fırsatta, saati geri alma telaşına düşmek, takvim yapraklarını yerine yapıştırma telaşıyla yanıp tutuşmak gerek.

Sil baştan başlama telaşıyla affın boynuna sarılırız pişmanlığımızla. Sil baştan sevildiğimizi ummak adına rahmetin kucağına bırakırız gözyaşımızı. Sancıyan vicdanımızla, utanan yüzümüzle, ağlayan gözümüzle, titreyen dudağımızla içten bir özür, mahcup bir tövbe fırsatı sunar bize pişmanlığımız.

Ya hiç olmasaydı pişmanlığımız? Hiç yakmasaydı canımızı? Ağrı hissedemeyen hastalar gibi yakardık rahmete yürüyen ayaklarımızı, kırardık affı avuçlayan ellerimizi.

Aklımızın başımıza gelmesi için fırsatların tükendiği ve çaresizliğin bizi teslim alacağı son anımızı mı bekliyoruz?

🍒

Ebû Hüreyre (ra) rivayet ediyor. Resulullah (sav) buyurdular ki:

Bir topluluk toplanır, Allah'ı zikretmeden, Resûlullaha salavat getirmeden dağılırsa, bu meclisleri onlar için Kıyamet Günü bir hasret ve pişmanlık vesilesi olur.

Kaynak: site:https://risalehaber.com

BekleyişWhere stories live. Discover now