Bir-Araya İhtiyacım Var

411 34 76
                                    

•••

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

•••

"YAZIYOR, YAZIYOR! Londra'yı ayakta tutan korkulukların sebepleri yazıyor!" Satıcı çocuğun tozlanmış krem rengi kasket'i, Londra'nın buğulu havasıyla uçmuştu gerisingeriye, bunu fark eden çocuk kendisine büyük gelen ayakkabılarını umursamadan, su birikintilerine basa basa koştu şapkasının ardından. Beline kemerle oturttuğu pantolonunun paçalarını tuttu, eğilmeden önce. Tozlanmış elleriyle uzandığında ondan önce davrandı biri, o da yavaş yavaş doğrulmuştu şapkasıyla. Satıcı çocuk, rüzgarlı havanın etkisiyle gözlerini kısarak baktı adama. Adam, krem rengi kasketin tozlarını süpürdü, eliyle vurarak. Ardından düzelterek taktı çocuğun kafasına, peşi sıra adam elini çocuğun ensesine koydu. "Söyle bakalım çocuk, ne yazıyor?" Dedi derin bir sesle.

Çocuk yutkundu üzgünce, tekrar baktı gazetesine, ardından adamın kahve gözlerine döndü. "Ben okuma bilmem ki." Dedi mahçupça, gözleri dolmuştu çocuğun.

Adam başını salladı tamam anlamında, ardından elini cebine attı, biraz kâğıt para çıkardı, çocuğun avucuna koydu sonra, çocuk şaşkın şaşkın bakıyordu adama. Uzun boyuyla doğrulduğunda tekrar, çocuk geriledi önce. "Hadi çocuk, gazetemi ver de gideyim." Dedi adam, raydan geçen külüstürümsü tren'i seyrederek. Çocuk en temizlerinden birini almak adına uzandı gazetelere, çantasındaki derinliklerden çıkarırken devirmişti birkaçını, adama uzattı sonunda. Sonra içi raha etmedi çocuğun, "Ama efendim," dedi çocuk. "Siz fazla para verdiniz." Adam, gülümsedi kısaca, sonra aynı somurtkan ifadesine döndü. Çocuğun omzuna patpatladı ve yürümeye başladı Londra sokaklarında, arkasındakilere aldırış etmeden.

Parasını verdiğinden aptallık etmişti aslında, iş görüşmesinden yine reddedilmişken, evin kirası yaklaşıyor ve başında iki kendini bilmez varken parasını biriktirmek aklı başında bir insanın yapacağı seçim olurdu. Fakat Severus Snape, acımıştı çocuğa, şu sıralar kimse birbirine pek acımıyordu ya, ondandır belki. Ya da farklı bir şey yapmayı isteme düşündendi. Ezberlediği sokakları yürürken Severus, kimseyle göz teması kurmuyordu. Yıllardır yaşadığı bu şehire sorsanız, tanımazdı onu zaten, Severus'un da isteği buydu belli ki, ihtiyacını giderip gitmek. Sessizce, ona yakışan şekilde. Tam anlamıyla yaşamadan, yeni lezzetler tatmadan.

Severus, anahtarını kilide dayadığında bir nefes koyverdi, ardından sahte bir gülümseme takındı yüzüne. İçerdekiler başıboştu ama, Severus onlar da olmadan ne yapardı bilmiyordu.

İçeri adımını attı Severus, adımını atmasıyla sigaranın kokusu vurdu yüzüne, adam ani kokuyla yüzünü buruşturdu önce. Onun gibi aktif bir içiciye bile geliyorsa bu koku, Bella ve Rodolphus'un ne kadar içtiğini tahmin etmek istemiyordu Severus. "Ben geldim." Diye seslendi içeri Severus, ne ayakkabılarını çıkardı, ne de ceketini portmantoya astı. Dağınık bir evdi burası. Bella, neşeli bir kahkaha attı. "Hoş geldin Severus!" Dedi kulak tırmalayan bir sesle, küçük salonlarına varmıştı adam. Bella, koltukta tüyler içinde otururken, Rodolphus yerde yatıyordu anlamsızca gülerek. "Ne bu haliniz?" Dedi Severus, zaten açıkta olan salonda kapı bulamadığından, yan yana oldukları yemek masasına yaslandı. Bella, Severus arkasında kaldığından kafasını koltuğun kollarına yasladı. "Hiiç." Dedi Bella, çocuksu bir sesle. Bunu söylemesiyle Rodolphus gülmeye başladı tekrardan.

Severus, başını salladı olumsuz anlamda fakat, o da hafifçe gülüyordu. Dışarıdan geliş saatini bildikleri için şükrediyordu içinden. "Severus!" Dedi Bella, tekrar canlanarak -sanki aklı arada bir gidip geliyordu. "İşi almadığına göre, güzel yemeklerini bize yapabilirsin." Dedi yine tatlı olmaya çalışan bir havayla. Severus, gözlerini kıstı ve kollarını birleştirdi. "İşi almadığımı nerden biliyorsun?" Dedi kuşkuyla. Bella, gözlerini devirdi. "Her gün aynı şeyleri yapıyorsunda ondan, Severus." Dedi kadın, bunun adına üzüldüğünü belli ederek. Severus, Bella'nın haklı olduğunun farkındaydı, maalesef.  Yaslandığı masadan uzaklaştı ve ikisinin daha da yakınına gitti. "Size yemek yaparım, ama yorgunum. Makarna yeterli olur değil mi?" Dedi ellerini beline koyup, ikisine de bakarak. Bella huzursuzlandı. "Bizim o süslü jürilerden farkımız ne Severus?" Dedi inatçılıkla. Severus, onun yanına yaklaştı, "Sizin farkınız." ve dalgalı saçlarına karışmış tüyü aldı. "Karnınızı doyuran her şeyi beğeniyor olmanız." Bella, dudaklarını buruşturdu. "Peki tamam, makarna olsun."

Severus, anlaşmalarıyla mutfağa ilerledi, yemek yapmayı seviyordu, yemek yapmak onu iyi hissettiriyordu. Onu iyi hissettiren bir şeyden bu sefer kaçmak istememişti, hayatının işinin bu olduğuna karar vermişti. Tabii, Londralı seçmenler inanmıyordu buna pek.

Kaynayan suya makarnaları koydu Severus, bir yandan makarnayı gözetlerken, çıkardığı tavada sosunu hazırlıyordu. Hiçbir yemeği küçümsemek istemiyordu Severus, makarnayı bile özenle yapmak istiyordu. Döndürdüğü sosun bir kenara bıraktı adam, makarnasına tuz attıktan sonra üç adet tabak çıkardı. Sos ve makarnayı karıştırıp tabaklara yerleştirdi, son bir tabak kaldığında masaya konulmamış, bir eliyle onu alıp, diğer eliyle üç adet çatal çıkardı. "Hazır!" Diye bağırdı içeriye, pek de uzak değillerdi gerçi.

İkiside koşar adımlarla gelmişlerdi masaya, ikisinin suratında da olgunlaşmamış bir gülümseme vardı. Severus, makarnayı çatalına dolarken durdu bir süre, "Ailelerinizle konuştunuz mu?" Dedi ikisine de bakarak. Rodolphus teslim olurcasına ellerini iki yana açtı. "Bana bakma, muhtemelen evlatlıktan reddedildim." Dedi hızlıca, sonra kendi cümlesine gülmüştü. Severus, Bella'ya döndü. "Evet, evet." Dedi uzatarak. "Dikkatli olmamı ve her gün kiliseye gitmemi söylediler, falan filan." Dedi baştan savma bir biçimde. "Bu kadar mı?" Dedi Severus, şaşkınca. Rodolphus sırıttı yarım ağız. "Anlaşılan ikimizin ailesi de evlenmek gibi bir düşüncemiz olmadığını anlamış." Dedi Bella'ya bakarak. Bella, dil çıkardı ona. "Beni de böyle kandırmıştınız." Dedi Severus. "Ben de size evimi açtım, enayi gibi."

"Hepimizin evi, Severus. Lütfen." Dedi Bella, sahte bir şekilde gülümseyerek. Severus kaşlarını havalandırdı. "Hepimizin evi, öyle mi?" Dedi ikisine de bakarak. "İyi o zaman, hadi bakalım pamuk eller cebe." Dedi avuçlarını açarak. İkisi de şaşkın şaşkın Severus'a baktılar. Ardından birbirlerine bakıp, onayladılar kendilerini. Severus anlamlandıramamıştı bunu, Bella onun merakını gidermek için döndü. Bunu söylememe kararı almıştı ikili, ama kira konusunu kapatabilecek sadece buydu. "Evlenmeleri beklenen sadece biz değiliz." Dedi gözlerini yemeğine çevirerek. Severus hala hiçbir şey anlamamıştı. "Evans ve Potter, evleniyorlarmış. Kapıda davetiyeleri var."

•••

 I𝐍𝐅I𝐍I𝐓𝐘, 𝘚𝘩𝘰𝘳𝘵 𝘚𝘵𝘰𝘳𝘺 » 𝘈𝘭𝘵𝘦𝘳𝘯𝘢𝘵𝘪𝘷𝘦 𝘜𝘯𝘪𝘷𝘦𝘳𝘴𝘦Where stories live. Discover now