19.Bölüm: 1308.Gün

Start from the beginning
                                    

Bir kafenin önündeki kısa duvara oturmuş, sanki dünya yansa ateşiyle sigarasını yakacak kadar umursamaz bir şekilde etrafı izliyordu.

Beni görmezden gelerek izmariti dudaklarından ayırıp parmak ucunda karşıya fırlattı. Dudaklarının arasından sızan duman eşliğinde kehribar gözleri benimkileri bulduğunda hafifçe yutkundum.

"Peri," dedi sakince.

Bir şey söylemeden ağır adımlarla yanına yaklaşırken dudaklarının kenarları keyifle kıvrıldı.

Tam karşısına geçtiğimde gülüşü daha da genişledi ve gamzeleri güneşten önce doğdu sanki.

"Benim ne işim var burada, değil mi?" diyerek lafı ağzımdan aldığında ikimiz de güldük.

"Aynen öyle!" dedim ve alaycı bir tavırla kaşlarımı kaldırdım. "Ne işin var burada?"

"Keyfimin kahyası..." dedi omuz silkerek.

Göz devirerek söylediğini mırıldanarak tekrarladım ve alaycı bir tavırla güldüm.

"Keyfinin kahyası..."

Omuz silkti.

Bir süre daha karşısında dikilmeye devam edince rahatsız olmuş gibi göz ucuyla baktı. Saniyeler içinde başını hafifçe yana yatırarak oturduğu duvarı işaret etti.

"Otursana," dedi sakince.

Bu anı bekliyormuş gibi söyler söylemez harekete geçtim ve dikkatlice duvara tırmanıp oturdum.

"Günaydın," dedi karşıya bakarken.

Saat henüz çok erken olduğu için hava yeni yeni aydınlanmaya başlıyordu. Ve güneş gökyüzündeki yerini almasa bile Yekta Yalçın'ın güzel yüzü gereken ışığı sağlıyor gibiydi.

Yekta Yalçın'da âşık olacak ne bulduğumu bilmiyordum. Keşke biri karşıma geçip bunun cevabını verebilseydi çünkü bunu deli gibi merak ediyordum.

"Günaydın," diye karşılık verdim ufak bir tebessümle.

"Nasıl gidiyor?" diye sorarak klişe sohbeti devam ettirdi.

"İyi," dedim omuz silkerek. "Sende durumlar nasıl?"

"Eh işte," dedi başını hafifçe yana yatırarak.

Bir şey söylemedim.

Aslında çok şey söylemek istiyordum fakat hiçbirine dilim varmıyordu. Bu halimi en iyi platonik âşık olanlar anlardı. Sevdiğin insanın karşısında olabildiğince az konuşmak; işini sağlama almak demekti. Çünkü konuştuğun zaman saçmalamaktan deli gibi korkuyordu insan.

Eh işte demesinin nedenini bile merak etmiştim oysaki. Ama neden öyle söylediğini sorsam saçmalamış olacak gibi hissediyordum. Ya sana ne derse?

"Neden öyle söyledin?" dedim birden tüm patavatsızlığımla.

Eski Peri'nin zırlamalarını dinlemeden cesaretli davrandığım için hem kendimle gurur duymuş hem de içten içe kendime sövmüştüm.

"Ne söyledim?" diye sorduğunda karşıya bakan gözleri omzunun üstünden benimkilerle buluştuğunda heyecanlandım. Her zaman olduğu gibi...

"Eh işte, dedin?"

"Ha, evet!" dedi kaşlarını kaldırarak. "Aynen eh işte, neyini sordun ki?"

Tersler gibi olduğu için geri adım atmak zorunda kaldım.

"Hiç," dedim ifadesiz kalmaya çalışarak. "Laf olsun diye sormuştum."

"Tamam," dedi ve sola döndü.

Yalancılar ve YabancılarWhere stories live. Discover now