[Benimle rekabet edemez.]

11 1 0
                                    

Yolda yürümeye devam ediyorduk, konuşmuyor, yalnızca yürüyorduk. Sanki küçük bir kürenin etrafını dönüyorduk... Aynı yer ama dümdüz yürüyoruz. Karşımıza elinde baston olan, siyah şapkalı, siyah eldivenli ve siyah uzun bir paltosu olan bir adam çıktı. Bariton sesi, can yakıcıydı. Giydiği paltonun yakalarını dikmiş olması onu esrarengiz gösteriyordu.  Elini uzattı. Bir suratı yoktu, sesin nereden geldiğini düşünmeden edemedim. "Ben Hiddukel küçük hanım. Adınız nedir?" dedi. Ja- pardon, Lucifer bir anda aramıza atladı "Henüz bir adı yok, biz de seni arıyorduk" dedi, elimi kaldırdım söz hakkı ister gibi, "Benim bundan haberim yoktu, tanımadığım birini arayacak kadar aptal değilim." dediğimde Hiddukel'ın  güldüğünü duydum. Lucifer sinirlenmişti. Esrarengiz herif Lucifer'a döndü, "Gidelim o halde" dedi ve önümüzden yürümeye başladı. "Hiç bir yere ulaşmayan bir yolda nereye gidebiliriz ki?" dedim, sırıtınca derin bir nefes verilir ya, onu duydum. "Meraklısın. Gideceğimiz yolun bu olduğunu bile söylememiştim oysa." dedi ve mezarlığa saptı, ses etmeden peşinden gidiyordum. "Lu, ağlayacaksan oynamayalım." dedi, gülüp Lucifer'a döndüm, "Korkuyor musun? Bebiş" diyerek güldüm. Hiddukel'ın da gülerek bana baktığını fark ettim. Normalde olsa fark etmem imkansızdı ama suratı olmadığından bakmak için tam dönmesi gerekiyordu, ona bir 'ne var?' bakışı attım. "Ha ha ha. Duck, çok komiksin" dedi Lucifer. Birbirlerine ne tuhaf sesleniyorlardı... Burası ne tuhaf bir yerdi... Hiddukel ses vermeden ilerlemeye devam etti, peşinden giderken mezarların üzerine basıyordum. Lucifer ise etraflarından geçiyordu. "Baston şov mu?" dedim benden bi' 30 cm uzun olan Hiddukel'a başımı kaldırarak bakıp. Yine o nefes verişi duydum... "Evet, havalı değil mi?" dedi. Omuz silktim "Sayılabilir" derken. Asla bu kadar rahat olamazdım, bir şey beni güvende hissettiriyordu... Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. İlerlerken üzerinde olduğum mezarın taşına baktım... 'Michael Gale' yazan mezar taşına bakarken hiçbir şey hissetmemek canımı yakmıştı. Ölmek bu muydu? Etrafıma baktığımda, tüm mezar taşlarında Michael Gale yazıyordu, biri hariç. Onda 'Pawn Gale, rest in peace.' yazıyordu. Yarım ağız sırıttım, bu bir testti çünkü Hiddukel da Lucifer da bana bakıyordu. Babam, ölmüştü. Ben de ölmüştüm, şu an yapabileceğim tek şey, buradaki yaşamıma çeki düzen vermekti. Hiddukel'a baktım, "İlerlesene" dedim. Yine o memnun nefes veriş... O ilerlerken, ben sahibinin babam olduğu mezarlara basarak yürüyordum yanında. Hadi ama Pawn... Sen bu değilsin... Mezar çıkışına geldiğimizde, önümüzde siyah beyaz bir şehir uzanıyordu. Lucifer arkada kaldığından onu bekliyorduk, ben ise şehri izliyordum. Lucifer geldiğinde Hiddukel elini omzuma attı. "Küçük kız, Nekropolis'e hoş geldin." dedi. Elimden omzunu çekip önümde ilerlemeye başladı, arkama baktım, beyaz orkidelerden çıkıp siyah beyaz bir filme gelmek tuhaftı... Lucifer'a döndüm, arkasında küle dönüşüp yok olan mezarlığı izledim. Ne biçim kabussun sen... Hiddukel şok olduğumu görünce geri gelip beni çekerek ilerlemeye başladı tek renklilerin ben ve Lucifer olduğu şehirde. Küçük çocuklar etrafımızda koşuyordu, ölülerin yaşadığı bir şehir için fazla neşeliydi. Suratı olmayan küçük çocuklar bizi parmakla gösterip uzaklaşıyorlardı... Hiddukel'a baktım "Nereye gidiyoruz?" diyerek. O an bomboş bir meydanda olduğumuza yemin edebilirdim... önüme geçti ve elleriyle gözlerimi kapadı, açtığında bir dükkandaydık, siyah beyaz, plaklar ve kitaplar satan bir dükkan. "Burası benim evim" dedi Hiddukel. Hemen ardımızdan gelen çan sesi kaşlarımı çatmama sebep olmuştu, kapıya döndüğümde Lucifer ellerini gözlerime kapadı

"Siktiğimin kilitlerini değiştirmeliydin."

Ne?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 08, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Jak and Pawn's FairytaleWhere stories live. Discover now