[Ben kimim?]

14 2 3
                                    

Pawn'ın gözünden;

Büyük bir sarsıntıyla gözlerimi araladım, etraf karanlıktı, nefes almak zordu. Dar bir yerdeydim. Çıkacak bir yol ararken üstümdeki tahtayı itince açıldığını fark ettim. Tabutta mıydım? Tabutu açıp gözlerimi sımsıkı yumdum, dikleştim. Bir cenaze arabasındaydım. Sağımda boylu boyunca bir mezarlık, solumda ise rengarenk orkidelerle donatılmış bir bahçe. -orkide saksı bitkisi lâkin, bu kadar şeye şaşırmadıysak tolerans gösterelim- Üzerimde kırmızıya çalan bir elbise vardı, büyük bir dikkatle ayağı kalkarken biri belime sarıldı "Bö!" diyerek. Döndüğümde Jak olduğunu gördüm. Şerefsiz herif beni diri diri mi gömecektin? "N'apıyorsun!? Beni diri diri mi gömecektin cidden?" dedim tabutu işaret ederek. Benim zar zor ayakta durduğum hızla ilerleyen arabada elleri cebinde duruyordu. Gülecekti ama kendine engel oldu. Beni süzdü. Hareketlerine anlam veremiyordum, Jak gibi hissettirmiyordu. Bileğimi çekip tabutun üstünden atlayarak yanıma geldi, "Burada atlayacağız" dedi. Ama araba öyle hızlı ilerliyordu ki atlamamız gereken yeri geçeli çok olmuştu. Hızla hareket eden bir arabadan atlamak bana hiç hoş bir fikir değil gibi geldi... Atlamamız gereken yeri gösterdim "İyi de geçtik! Bence atlamasak daha iyi olur." dedim. Cebinden bir ayna çıkarttı, demir kapaklı bir cep aynası. Gülerek onu arabadan ilerlerken attı. "Yeniler... Hepiniz aynısınız" diyerek beni bileğimden çekti ve ilerleyen arabadan kurtulmuş olduk. Ben sırt üstü yere serilmiştim ama bu herif her zaman ki gibi dimdik duruyordu. "Neden beni diri diri gömecektin?" dedim aşırı ciddi şekilde, bu sorunun cevabını merak ediyordum. Kahkaha atmaya başladı, dolu dolu hem de. Sinirim bozulmuştu "Komik olan ne?!" diye çıkıştım aniden, göz devirirken, bizden bir kaç metre ötedeki demir kapaklı aynayı gördüğümde yutkundum, ne tür bir lanetin içindeydim... Yerde otururken hareketlerine baktım. Gidip aynayı aldı, açıp temizledi. Diz çöküp yüzüme yaklaştı. "Komik olan, senin kendini diri sanman buçukluk." dedi ve aynanın iki kapağını da bana doğrulttu. Birinde gözlerim kapalıydı, bir hastane odasındaydım. Diğerinde ise şu anki görüntümü görüyordum. Bedenim kan içindeydi... Elbisem bile kanla boyanmıştı gül misali. Ölmüş müydüm? Ben öldüysem Jak da mı ölmüştü? "Ben kimim?" diye sorduğumda kalkıp bana elini uzattı. Elini tuttuğumda sertçe çekerek kaldırdı, tökezlemiştim. Elini çekip kendi üstüne sürdü, cebinden bir şişe çıkardı ve eline siyah bir sıvı döktü. Ben çatık kaşlarla onu izlerken bana döndü. "Önemli olan adın değil fikrin, şu an pek yok gibi duruyor" dedi alay edercesine. "Peki sen kimsin?" dedim bunu gram takmadan, sorularıma cevap bulmalıydım. Gözlerimi kapayıp açtığımda orada yoktu, etrafıma baktım, nerede şimdi bu? Omzumda hissettiğim el ve kulağıma çarpan nefeslerle... Yaşama geri dönmek için dualar etmeye başladım.

"Ben Lucifer. Ölüler Diyarı'na hoş geldin, küçük."

Orada içilen, 'ölmek için ayaklarıma kapanıp yalvaracaksın' yemininin... Beni kardeşime düşman edeceğini bilemezdim.

 Beni kardeşime düşman edeceğini bilemezdim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kalsın şurada.

Jak and Pawn's FairytaleWhere stories live. Discover now