9. Bölüm

150 89 130
                                    

" Bu yaşadığım acılar beni öldürmeyip, vahşi insanların yanında süründürüyordu. "

Bir ikindi serinliğinde köşeye kıvrılmış hergün olduğu gibi hüzün yağmurlarını döküyorum gözlerimden. Yüreğim âdeta gecenin sessizliğine bürünmüştü. Tüm hücrelerim acılar içinde kıvranıyor, can çekişiyordu. Şu an bedenim apansız bir savaş içerisine mahkum bırakılmıştı. Sanki tüm bedenim ben dışında hareket ediyordu. İçimde kopan feryatlar hatta benliğimin tüm şûûru bir sükûta hapsolmuş gibiydi. Sakinliğim, acılarım, yaralarım, kederlerim... Ve bunlardan en önemlisi de elem dolu yaşamım gözyaşlarımla yıkanıp, çokça duâ ile harmanlanıp göz pınarlarım'dan aşağı süzülüyordu. Döktüğüm gözyaşları camdaki buğular gibi hayatımın pervazına sızıyordu. Artık her günümü katre-i matem ( Hüzün Damlası ) süslüyordu.

Hayatımı süsleyen gözyaşlarımla, dostlarımla ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Şu an bir bilinmezlik içerisinde yaşıyorum hayatımı. Biraz yorgun, çokça çaresiz.

Dolores abla elinde tabakla göründü kapıda. " Girebilir miyim ufaklık " dedi neşeli hâliyle. Bende " Tabii buyur " dedim yüzümde ki gamzemi göstererek.

" Bunları sana o çok sevdiğin Açelya ablan yolladı ufaklık " dedi istifini hiç bozmadan.

Tabağı elinden alıp, " Teşekkür ediyorum ikinizede. " Dedim hâlâ sağ yanağımda ki gamzemi gösterirken.

" Rica ederiz " Diyerek seri adımlarla gözden kayboldu.

Kenarları pas olan karyolamın en dip köşesine çekilip, Açelya teyzenin bana hazırladığı pastaları, teker teker süte bandırıp, afiyetle mideme yolluyor bir yandan da sütümü yudumluyordum. Eminim ki midem şu an bayram ediyordu.

Bu dört duvar arasında bedenim sıkışmış olsa da, seccadem gibi güven kokan, beni her gördüğünde yüzümde çiçekler açtıran anne vardı. O da Açelya abla idi. Onu düşünmek bile yüzümde gülücükler açmaya  yetiyordu..

Yalnız bu gülücükler nedense kısa sürdü. Çünkü aşağıda hıçkırık sesleri dur durak bilmiyordu. Sanki aşağıda savaş vardı. Sesler, gürültüler ve ağlayışlar gittikçe artıyordu.

Dayanamayıp yatağımdan aşağı inip merdivenlerin başına koşuşturdum. Gördüğüm manzara beni dehşete düşürmüştü.

Kötü ve vicdansız Marcus amca arka arkaya kemerle, babası yaşında ki Ariyan amcaya acımasızca şiddetli darbeler indiriyordu. Anzelha teyze kendine gelmiş olmalı ki, eşini Ariyan amca için harlıyordu. Yerde iki büklüm yatan Ariyan amca ise yalvararak;

" Ben yapmadım efendim, inanın bana, ben gerçeği söylüyorum. Helin'i mezardan çıkaran ben değildim. Siz beni suçluyorsunuz. " Diyerek Marcus amcanın ayaklarına kapanıyordu.

Bu manzara benim yüreğimi hoplatmaya ve gözlerimdeki pınarların fışkırmasına  yetmişti. Bu görüntüye daha fazla dayanamayarak;

" Durun, yeter " diye bağırdım ağlamaklı gözlerimi Marcus amcaya devirip.

Ardından sulu gözlerimi silip, merdivenleride geride bırakarak Marcus amcanın karşısına dikildim. Dikilmekle kalmayıp tuttuğu kemeri bir hışımla elinden çekerek avuçlarımla buluşturdum.

Şu an evde bulunan ahali sessizliğe gömülmüş, pür dikkat bizi izlemeye koyulmuştu. Sanki evde sinema var gibiydi.

Marcus amca bu yaptığıma anlam vermeyerek, elini havaya kaldırdı ve ben ani hareketlerle kemeri yere fırlatarak, Marcus amcanın elini tuttum. O sırada ikimizin bakışları birbirini buldu. Artık sözlerimiz değil, gözlerimiz savaşıyordu.

GİRYE MEŞHUN  ( BENİ OKUYAMAZSINIZ )Where stories live. Discover now