Ateizm

476 273 364
                                    

Helin, Helin diye bağıran Hakan amcanın sesini duyduğumda ona cevap vermeyerek, ağlamaya kaldığım yerden devam ettim. Ağlayınca az da olsa canımın acısı geçiyor, rahatlıyordum. Çünkü çocuk dünyamın tek tesellisi, hiçbir gün dinmeyen gözyaşlarımdı. Ve hayatın dayanılmaz acıları pusuya yatmış beni bekliyordu.

Derken, odamın kapısı sert bir şekilde açıldı. İçeri giren Hakan amca kızgın gözleriyle bana bakıp, ciddi bir tavır takındıkdan sonra bağırarak konuşmaya başladı. " Sana sesleniyorum, neden cevap vermiyorsun? Beni duymadın mı? Yoksa sen sağır mı oldun Helin? " Ardından  otuz iki dişini göstererek, " Eğer sağır olduysan söyle, sana bir işitme cihazı alalım " diye ekleyerek, etrafa dalga geçercesine gülücükler saçmaya başladı.

Bende ona cevaben, "Seni duydum Hakan amca fakat ben Helin olmadığım için seslenişine cevap vermek zorunda değilim. " Benim verdiğim bu cevap üzerine Hakan amca, birkaç adım da dibimde biterek,  kulağımın birini eline aldı ve çekmeye başladı. " Demek senin adın Helin değil, öyle mi?" Deyip kulağımı iyice çekmeye başlamıştı. O kulağımı çektikçe canımın acısıyla inlemeye başlamıştım.

Şuna iyice bak küçük cadı dedikten sonra, cebinden çıkardığı nüfus cüzdanını gözüme soktu. Nüfus cüzdanını dikkatlice incelediğimde yaşlı gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Çünkü nüfus cüzdanında,

Adı→Helin
Soyadı→Zen
Ana Adı→Anzelha
Baba Adı→Marcus

Nüfus cüzdanının arka yönünü çevirdiğimde,

Dini→Ateizm diye yazıyordu.

Ağlayışlarımla kızaran gözlerimi Hakan amcaya çevirip, " Ben Elhamdulillah Müslümanım, ateist değilim. Dinim de islamdır. Sizler de ne yaparsanız yapın Allah muhakkak nurunu tamamlayacak ve müslümanlar galip gelecektir. Sizde avucunuzu yalayıp, cehennemi boylayacaksınız. "  Demiştim.

Hakan amca bu sözleri benden duyunca bana, hokkalı bir Osmanlı tokatı atmıştı ve bende o tokat sayesinde başımı duvara çarpım ah demiştim. Sonra gözlerimi tekrar Hakan amcaya çevirdiğimde gördüğüm yüz ifadesiyle çok korkmuş ve tir tir titremeye başlamıştım. Çünkü Hakan amca gözleriyle barut fıçısı gibi bana bakıyordu. Sanırım bu bakış hiç hayra alamet değildi.

Hakan amca barut fıçısı gözleriyle beni elimden tutup sürükleyerek odamdan çıkardı. Merdivenlerden aşağı indirip, "Sen iyi bir cezayı hakettin küçük cadı "diyerek salonun bitimine kadar beni sürüklemeye devam etti. Sonra bir kat daha merdivenden aşağı indirdi. Hakan amca beni nereye götürüyordu? Bu evin alt katında ki odalar neden vardı? Üstelik alt kat zindan gibi karanlıktı diye içimden geçirirken, Hakan amca bu sefer de kolumdan tutarak, beni dar bir taşlıktan geçirip ahşap merdivenlerin başına kadar getirdi ve beni yine aşağıda duran kapının önüne kadar indirip, tüm gücüyle beni içeri yitti ve bende dengemi kaybedip yere yuvarlandım.

O da "Burası bizim cehennemimiz. Sende cehenneme hoş geldin ufaklık" diyerek kapıyı kilitleyip yanımdan ayrıldı. İçerisi çok soğuk ve karanlıktı. Göz gözü görmüyordu.

Ama beni korkutan karanlık değil, Hakan amcanın sözleriydi. Cehenneme hoş geldin derken ne demek istemişti? Hem kimliğimi neden değiştirmişlerdi? Niyetleri neydi? Üstelik onların da isimleri değişmişti. Yoksa onlar bunca zaman herkesi kandırıp sahte kimlikle mi dolaşıyorlardı?

Bu karanlık mahzende elimde hâlâ nüfus cüzdanını tuttuğumu fark ettim. Elimde ki nüfus cüzdanıyla yere çömelip, sırtımı duvara dayayarak oturup ağlamaya başladım. O kıvrımlı kirpiklerimin altındaki koyulaşan kahverengi gözlerime nedense söz geçiremiyordum. Ağladıkça daha çok ağlayasım geliyordu. Canım çok yanıyordu. Çünkü kimsesiz ve öksüzdüm. Bir yaprak misali ordan oraya savrulup duruyordum. Savrulurken de dostlarım hep benimle. Hiç yalnız bırakmıyorlar beni. Nedense tek bir günüm bile ağlamadan geçmiyor. Hep gözyaşlarım yağmur gibi süzülüyor yanaklarımdan. Belki akan gözyaşlarım değil, yaralarım, acılarımdı. Şu an ağlamaktan göz kapaklarım yavaşça kapanmaya başlıyordu. Anlaşılan derin bir uykuya dalıyordum.

Aradan tahminime göre 1 saat sonra uyanmıştım. Uyandığım zaman artık akşam olmuş, güneş ışıklarını gizlemiş, renkler sincabi bir buhar içinde kaybolmuştu. 3 saat sonra tekrar ufak cam kenarına  geldiğim de karnım acayip sesler çıkarıyordu. Çünkü açtım ve üstelik gece olmuştu. Gece, siyah ve karanlık bir gece, bütün bütün başlamıştı. Karanlığa, yalnız gök cisimleri, ince ve titrek bir tabaka,  nurlu bir toz döküyordu.

Aniden kapı sesi duyuldu, sert mizaçlı Yasemin teyze ağır adımlarla ilerleyip tam önümde durdu, avazı çıktığı kadar bana bağırmaya başladı. "Bana bak kızım, sen bundan sonra bizim kızımızsın, bizim kızımız olduğun müddetçe sana istediğimizi yapabilir ve yaptırabiliriz. O yüzden sınırını zorlama pis müslüman" diye gürleyerek patlak gözlerini bir saniye bile benden ayırmıyordu. Kıvırcık saçlarını yukarda toplayınca kaşları bir ok gibi havaya kalkmıştı. "Ayrıca bugün sana yemek yok, aç kal. Aç kal ki aklın başına gelsin cadı " dedi ve uzun kirpiklerini kırpıştırarak yanımdan ayrıldı.

Ben yine cam kenarında oturmuş aniden yağan yağmurun sesini dinliyordum. Camlara vuran yağmurlarla buğulanıyordu geçmişim. Geçmişimi hatırlayarak daha çok ağlamaya başladım. Sanki yağmur hüznüme ortak oluyor gibiydi. Bu yağmur tanecikleri tepeden tırnağa, pencerenin buğulu pervazına yaslanıyordu ve sanki benim için etrafa harika bir görüntü sunuyordu. Bunu görmek o güzel kalbime huzuru serpiyordu.

Tam 1 saat önce bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, yerini çiselemeye bırakmıştı. Hafif hafif çiseleyen yağmur, içime toprak kokusunu nakşediyordu. Oysa bu toprak kokusu birgün beni de saracağının habercisiydi. Sonuçta burası ölümlü dünyaydı. Zamanında annemi de almıştı içine, beni ise bir başına bırakmıştı bu koca hayatta. Ben böyle derin düşüncelere dalarken  annemin toprak altında oluşu geldi aklıma. Kim bilir nasılda üşüyordur annem bu soğuk havada ve o mezarın altında derken kendi kendime, gözlerimden yaşlar döküldü yağan yağmura eşlik etmek istercesine. Şimdi yüreğimde ki acıyı bir kez daha deşmiş oldum yağmur eşliğinde. İşte bu yüzden yüreğimde ki bu acı kitlesi baharı hazana döndürdü.

Ah benim güzel anneciğim, Lâl annem bana biz senin gerçek ailen değiliz dediği günden itibaren, bulduğum anne şiirlerini kara kaplı defterime yazdım. Sonra da hepsini ezberledim. Yokluğun da kendimi hep anne şiirleriyle avuturdum. Kendi kendime mırıldanır, hem okur hem ağlardım.

Anne zannetme ki günler geçti de,
Değişti evvelki hissim git gide!
Senden umuyorum teselli yine,
Bugün şefkatine, muhabbetine.

Zanneder misin ki yok ihtiyacım?
Belki eskisinden daha muhtacım! O derin sevgini hatırlarım da,
Her gece hıçkıran dudaklarım da,
Nasıl terk edildim, nasıl atıldım!

Anne, aldatıldım... ah, aldatıldım,
Yalnız o kucakmış, yalnız o dizmiş
İnsanlar ne kadar merhametsizmiş. ( Yavuz Bülent Bakiler )

Bu şiiri sürekli mırıldanıp ağlıyordum. Her tarafım uyuşmuş ve acıyordu. Şuan yorgun bir gemi kaburgası gibi göğsümden çıkan hırıltılı sesler, bedenimin acılara çektiği isyanıydı.

Esselamun Aleyküm güzel yürekli okuyucularım...

Yeni bölümle karşınızdayım. İnsaAllah beğenirsiniz.

O güzel oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyor olacağım.

★★★

GİRYE MEŞHUN  ( BENİ OKUYAMAZSINIZ )Where stories live. Discover now