Telefonunun kilit açma tuşuna bastım, tekrarda bir şarkı çalıyordu. Teneffüs zili henüz çalmıştı ve büyük ihtimalle zil çaldığında şarkıyı kapatarak aşağı inmeyi unutmuştu. Şarkı, dün gece ona attığım şarkıydı. Bu suratımda salak bir gülümseme oluşmasına sebep olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülüşümü engellemeye çalıştım ancak artık bunu bile kontrol edemiyordum. Konu onunla ilgili olduğunda her şey toprağını aşarak ortaya çıkan bir çicek gibi hapsolduğu parmaklıkların arasından bir şekilde çıkarak kendini belli ediyordu.

Kitabın kapağını açtığımda, ellerim sanki ona dokunuyormuşum gibi titremeye başlamıştı. Gerçi, onun hakkında nadir bildiğim şeylerden birisi de kitapları sevdiğiydi. Bu yüzden aslında onun ruhunun bir parçasının da bu satırların arasında kimseye kendini göstermek istemeyerek, yakalanma korkusu ile saklandığını biliyordum.

Açık defterde, "Bambaşka bir insan olmak istiyordum fakat kendimi başka türlü yapmak elimden gelmedi. Beceremedim." * yazıyordu. Bunun, Tutunamayanlar'dan bir alıntı olduğunu biliyordum.

Bu yüzden parmaklarım biraz daha titrerken kitabın kapağını açtım. Kantindeydi, henüz teneffüsün başındaydık. Kesin sigara içmeye gitmiş olmalıydı. Bu yüzden rahattım, sınıfa başka biri gelse de bir ön sırada oturan Doğu'nun sırasından bir şey almak için geldiğimi düşünürdü.

Kitabı açtım, sayfalarda hızlıca gezinmeye başladım. Sayfaların altını çizen biri olduğunu düşünmüştüm ancak sayfalarda tek bir iz bile yoktu. Kitap hiç okunmamış gibi tertemizdi. Sonrasında, doksan ikinci sayfada bir şey dikkatimi çekti. Bir cümlenin yanında, sadece minicik bir çizik vardı. Cümlenin altını çizmemişti, sadece kendisine orayı hatırlatmak istercesine yanına bir çizik koymuştu ancak çizik o kadar silikti ki. Sanki kendisine ait olan, ruhunun bir parçasını gömdüğü bu kitapta kendini göstermekten bile korkuyordu. Biri, ondan başka biri onu fark eder diye satırların arasına saklanırken bile sakladığı satırları gizlemeye çalışmıştı. Onlar onu gizlemeden önce, o onları gizlemeye çalışıyordu ve bu yüzden hiçbir şeye sığınamıyordu.

İz bırakmaktan korkarcasına solgun bir kurşun kalemle bıraktığı çiziğin yanında, bazısı "Vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum. Beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye." yazıyordu.

"Bir hiçten ibarettim. Beni ezip geçerlerdi. Nitekim ezip geçtiler de. Bu ayrı hikaye." yazıyordu, başka bir silik çizginin yanında.

Derin bir nefes verdim, izini belli etmek istemediği ama kendinden parçalar bulduğu, bazı parçalarını da hapsettiği bir kitaptan bile saklanmasını sağlayacak kadar yaralı ve kırıktı. Ona ne yapmışlardı? Ondan nasıl bu kadar şey alabilmişlerdi? Kimseye güvenmediğini yavaş yavaş anlıyordum. Tüm sorun buydu, tüm sorunu güvenememekti. Bu ondan zamanında bir sürü şey aldığı için şimdi kendine bile bir kalkanı vardı. Kendi kendine bile bir kalkan kullanıyordu, kendini bulduğu satırlarda bile kendinle yüzleşmekten korkarcasına hiçbir şey belli etmiyordu.

"Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım."*

İçime çektiğim nefes birden ağır geldi. Bu neredeyse silik, hiçbir şekilde kendini belli etmeyem bir çiziğin yanındaki cümleler, onun içi hakkında hiçbir fikrim dahi olmazken bile kalbim ağırlıkları altında ezilmişti. Nasıl başa çıkıyordu bilmiyordum. Gerçekten bilmiyordum. Belli etmediğini biliyordum, sadece ben artık fazla dikkatliydim. Hiçbir şey hissetmediğini düşündüğüm, bu yüzden senelerdir beni kıracağını bilerek kendi kendime kalkanımı kaldırdığım kişinin şu an ruhunun kırıkları, kalbine batarken boğazlarına az gelen oksijeni sadece biraz daha fazla çekmek için sürdürdüğü mücadeleyi fark etmek beni bu yüzden alaşağı etmişti.

GECENİN DÖRDÜ | TEXTINGWhere stories live. Discover now