"Eve gidiyoruz Jen." arabaya bindiğimde abim rotamızı söylemişti bana. Ev.. Sahi.. Ev neydi?

Benden bir şeyler saklayan insanlar mıydı ev? Her ne kadar sakladıkları şey şu an yanımda olsa da.. Hepsi yapmıştı bunu. Hem de aylarca. Cidden..

Canım yanıyordu.

---

En yakınlarım, yabancıya dönmüştü adeta.

Mino, Jisoo ile Bobby yan yana oturmuş, bana bakıyorlardı. Jiyong da benim yanıma oturmuş, onlara bakıyorduk. Ne diyecektim ki? Sağolun benden sakladığınız için mi? Yoksa daha neler saklıyorsunuz mu?

Çok kırgındım. Yanımdaki bedene daha çok kırgındım, zaten biliyordu. Her ne kadar onunla konuşmuş olsam da bazı şeyleri atlatamıyordum işte. Bir süre daha ona alışmak istemiyordum kendimce. Malum, gidebilirdi.

"Böyle olmasını istemezdik Jennie. Daha doğrusu istemezdim. Söylemeyelim diyen bendim. Onlara böyle davranma." Jiyong yanımdan konuşuyordu. O konuştukça gözlerim doluyordu daha da. Onları çok seviyordum ve böyle olmak beni öldürüyordu.

"Böyle olmak istemiyorum." Hepsi bakışlarını bana çevirmişti şimdi. Bağırmamı falan mı bekliyorlardı, anlamıyordum.

"Size çok değer veriyorum." Derin bir nefes yollamıştım ciğerlerime. Sözler, ne zaman batmaya başlamıştı kalbe?

"Çok kırgınım ben.. Ben çok kırgınım.." Yaşlar, yerçekimine yenik düşerek yuvalarını terk ediyorlardı. Jisoo'nun da gözlerinden yaşlar firar etmişti çoktan.

"Canım çok yanıyor." sessizliğe gömülmüştim en sonunda. Mino ile birbirimize bakıyorduk sadece. Diyecek bir çok şey vardı. Ama o cesaret bende yoktu.

"Miniğim, ağlama." sesi acı çekiyor gibi çıkmıştı Mino'nun. Nasıl dayanabilirdim ki? Bu acı bana bile çok gelirken abime.. Nasıl kıyabilirdim?

Hıçkırarak kollarına koşmuş, onun da hıçkırıkları eşliğinde sarılmıştık. Bu kadardı işte. Bazı şeyler, gözardı edilmeliydi.

Sırtımdaki ağırlıkla Jiyong'un da geldiğini anlamıştım. Özlediğim iki sıcaklık, dibimdeydi.

Ayrıldığımızda Mino kıpkırmızı gözlerle bakıyordu bize. Benden büyüktü, ama en çok ilgi isteyen her zaman o olmuştu. Eh, bundan pek de şikayetçi değildik.

Ne zaman odadan çıktığını bilmediğim Bobby ile Jisoo'yu aramak için çıkmıştım salondan. Mutfağa ilerlemiştim ilk, tahminimde yanılmayarak onları bulduğumda gülümsemiştim. Onlar da bana aynı şekilde karşılık vermişti.

Onlara da sarılmıştım sıkıca. Cidden kimseyle aramın kötü olmasını istemiyordum. Halledebilirdik, değil mi?

Kollarımı onlardan çektiğimde bir süre şakalaşmış, eğlenmiştik bolca. Sonunda salona geçtiğimizde Mino ile Jiyong'un da mutlu olduğunu görmüştüm. Bu duyguyu hiçbir şeye değişmezdim.

Aklıma gelen ismi ne kadar özlediğimi fark etmiştim bir anda. Kim Jongin. Ayrılalı olmamıştı çok. Ama sıcaklığı gitmişti çoktan. Eh, biraz da bu ortamdan kaçmaktı hedefim.

"Ben gidiyorum." gülümseyerek ayağa fırlamıştım hızla.
"Nereye?" Mino ile Jiyong aynı anda sormuşlardı. Cidden.. Bunu özlememiştim işte.

"Görmem gereken bir sevgilim var."

Koşarcasına odadan çıkmıştım. Kaçmak zor olsa da başarmış, arabaya ulaşmıştım. Onları bırakmak üzerimdeki yükü bir nebze olsun almıştı.

Arabayı park edip kapısına ulaşmıştım. Kapıyı acelece çalarak onu beklemiştim.

"Pandam?" kapıyı açtığında beni beklemediği her halinden belli oluyordu.

Buna karşın sadece onu içeri iteklemiş, kapıyı örtmüştüm. Onu duvarla arama almış, dudaklarına bakıyordum.

"Tanrım haşin Jennie, neler oluyor?" gülmüştü.

'Oraya gömülmek istiyorum.'

Atik bir hareketle yerlerimizi değiştirmiş, beni duvarla arasına almıştı. Elleri belimdeydi. Şaşkınca ona bakarken bana karşı sırıtıyordu.

"Haşin Jongin?" gülümsemiştim. Karşılığında çenemden öpmüştü.

"Haşini başka bir şekilde gösterebilirim istersen?" sırıtıyordu bu sefer. Daha dün hazır değiliz diyen adama neler oluyordu böyle?

"Uyuyalım mı? Zor bir gündü." beni başıyla onaylayıp kucağına almıştı. Karşılığında minik bir çığlık atıp sıkıca tutunmuştum ona. Düşürmezdi beni, biliyordum. Üst kattaki yatağa beni nazikçe bırakmış, dolaptan uzun bir tişört çıkartmıştı.

Hemencecik üzerime geçirdiğinde şaşkınca ona bakmıştım. Hızlıydı..?

Ardından bir şey demeyerek yatağa çekmişti beni.

"Anlat bakalım minik pandam." kollarını belime dolamış, yan yatıyordu. Ben de ona dönüktüm. Bir elim göğüsünde, diğeri kolundaydı.

Huzur, tam olarak buydu sanırım.

"Neyi anlatayım?" gözlerimiz kenetlenmişti çoktan. Omuz silkmişti bana.

"Konuş yeter. Sesini dinlemek istiyorum." gülümsemiştim dediklerine karşın. Bu adam, benim kalbimi çalan adam, benim her şeyimdi.

"Mino ve diğerleriyle hallettim her şeyi." gözleri dudaklarımda geziniyordu.

"Benimle peki?" başımla onu onaylamıştım.
Dudağıma kelebek öpücükleri kondurmuştu sadece.

Saçlarımı okşuyordu. Huzurun tanımı olarak betimleyebilirdim göğüsünü. Öleceğimi bile bile bırakabilirdim kendimi kollarına.

'Geleceğim senin olsun, adam' diyordum içimden.
'Geleceğim ve şimdim senin olsun, Jongin.'

Öylece uzandığımızda hava yeni kararmıştı.

Sabaha kadar öpmüştü beni.

Ve defalarca fısıldamıştı bana.

"Seni seviyorum."










------








Huhu ben geldim!

Çok soft oldu wksiwdniwd.

Biraz böyle ilerlesin, sonra :)

İçim bir buruk.

VE BİN OKUMA OLMUŞUZ NE?!

Okuduğunuz için teşekkürler.🌼💛

peaceout.

Une Dernière Danse | JenKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin