Azazel 4

10.1K 608 158
                                    

《Azazel'in mührünü taşıyan tüm kapılar Cehenneme açılır.》

O berbat günün üzerinden 2 koca gün acımasızca geçmişti. Şimdiye dek ne Nazım'dan ne de o pislikten bir ses çıkmamıştı. Aklım nerede olduğunu bilmediğim hayatta olmasını umduğum kardeşimdeydi.

Sokaklarını bilmediğim Eskişehir'in kız öğrenci yurduna sığınmıştım. Kalbimde büyük bir huzursuzluk , üşüyen bedenimi ısıtmaktan aciz bir halde düşünüyordum , annemlere Nazım'ın arkadaşlarıyla ödev hazırladıkları yalanını daha kaç gün yutturabilirdim ? Kaç gün daha saklanabilirdim ? Nazım neredeydi ? Bu kadar borcu nasıl yapmıştı ? Kimdi onunla gelen arkadaşı ? Öylece yürüyorken telefonum çaldı. Telefonu pantolonumun arka cebinden çıkardığımda arayanın Nazlı olduğunu gördüm. Aramayı isteksizce yanıtlayıp telefonu kulağıma tuttum.

"Dünyalar güzeli ablam bugün nasıllar?" Kıkırdayarak kafamı sağa sola salladım. Ben bu girişi gayet iyi biliyordum. Gözüme dolan yaşları avuç ayamı gözlerime bastırarak durdurdum.

"Sadede gel Nazlı , ne istiyorsun ?" Mızırdanmaya başlamış , sesini küçük bir çocuk gibi incelterek konuştu. Alt dudağını sarkıttığını görmesem de adım gibi biliyordum.

"Aşk olsun ama abla , ben öyle bir insan mıyım ?" Duraksamadan cevabını verdim.

"Evet." Haylaz gülüşüyle beni onayladı.

"Haklısın öyleyim." Ben malımı , malım kendini biliyordu. Nazlı o minik isteğini ballandıra ballandıra anlatmaya koyulmuştu.

"Bugün bir elbise gördüm. Hemen gidip denedim. Ama nasıl güzel anlatamam ! Gece mavisi , şifon, üzerinde küçük çiçek motifleri var. Bana da nasıl güzel yakıştı." Böyle de güzel anlatırken kırası gelmezdi insanın.

"Ne güzel senin adına sevindim Nazlı." Ama yine de kıvrandırabilirdim.

"Ablam, benim biriciğim , can içim , gözümün nuru , bal peteğim diyorum ki sen bir yüzlük ateşlesen de ben de o bebeği alsam dolaptaki diğer bebeklerimin yanına koysam." Bir süre sessiz durdum. Benden ses çıkmayınca son hamlesini de oynadı.

"Erken doğum günü hediyesi ?" Çocuksu tavrına gülmeden edemedim.

"Senin doğum gününe daha yedi ay var."

"O zamana kadar unutursun bence." Ne yazık ki haklıydı , unuturdum. Keşke o adam da bizi unutsa.

"Tamam yollarım birazdan , şimdi kapatmalıyım."

"Tamam ablaların en yüce kalplisi ! Annemle annemin kocasının sana selamı var öpüyorlar seni." Anlaşılan babamla atışmışlardı yine.

"Ben de sizi çok öpüyorum." Gülerek telefonu kapattım. Navigasyona güvenerek insandan tasarruf edilmiş sokağa doğru yol aldım.

Boynumu geriye doğru atmış , başımı yıldızların bu gece için muazzam gösteriye hazırlanışına diktim. Şimdiden koltuğuna yerleşen birkaçı koyulaşan gökyüzünde soluk ve cansız bir halde parlıyorlardı. Kulaklıklarımı kulağıma takıp Şebnem Ferah'tan Ben Şarkımı Söylerken açıp telefonumu son sese ayarladım. Şarkının henüz ortalarındayken birkaç metre önümde duran kapısı açık siyah araba dikkatimi çekmişti. Pahalı ve mat oluşu göze çarpıyordu , arabanın yanında durmuş açık kapıdan eğilerek bir şeyler söyleyen takım elbiseli adamdan huylanmış bir adım geriye atmıştım. Diğer ayağımla arkama hızlıca döndüğümde attığım çığlık dudaklarıma kapanan el ile boğazımda asılı kalmıştı.

Eli burun deliklerimi kapatmış , küçücük yüzümü iri eline hapsetmiş elleri altında çırpınırken bedenimi duvara çarparak başımı geriye doğru yatırdı. Diğer elimle kolunu tuttuğumda boştaki eliyle hareketimi kolaylıkla savuşturdu. Kulaklarımdan düşen kulaklıklarım ruhumdaki şiddetli dalgalar kadar savruk değildi. Nefessiz kalmış fırtınalı yağmura kapılmış yavru bir kuş misali çırpınıyordum ellerinin altında.

TUTSAKWhere stories live. Discover now