Azazel 2

10K 635 251
                                    

《Şeytanla Anlaşma》

"Gel !" İçeriden gelen kalın ses kapının dışından dahi ürpermeme neden olmuştu.

Derin bir nefes alarak kapının kulpunu çevirdim. Siyah koltuklar , siyah dolaplar , siyah duvarın üzerine gri parlak boyayla resmedilmiş aynı sembol , griye boyanmış parkeler , siyah bir masa , duvara montelenmiş siyah rafların üzerinde gri çizgili jaguar şeklinde vazolar duruyordu.  Baştan ayağa siyaha boyanan bu odada dikkatimi çeken ilk şey bunlar değillerdi.

Mavilerime bir olta atılmış , zamansız yakalanmış göz bebeklerim çark her döndüğünde usulca kendine çekildikleri şey siyah deri koltuğunda oturan , siyah takım elbisesinin içindeki adamın zemheri siyahı gözleriydi.

Göz bebeklerinde konaklayan akrep irislerini zehirlemiş gibi görünüyordu. Kapıyı arkamdan kapatarak kuruyan dudaklarımı dilimle çabucak ıslattım. Gözlerini kırpmadan mavi gözlerimi işgal ediyor, pusuya yatmış düşman gibi bakıyordu. Adımlarımı kendimden emin bir şekilde atıyor , kafamdaki allak bullaklığı kafamın içindeki boş odalardan birine sakladım. Masasına doğru yaklaşarak aramızda üç adım mesafe bırakıp durdum. Bir şey söylemeden öylece beni izlemeyi sürdürdü , baştan ayağa süzen bakışları rahatsız ediciydi. Kendimi savunmasız hissettiren bakışlarına diktiğim gözlerimi kaçırmadan karşısında dikilmeyi sürdürdüm.

Biliyordum ki ne zaman birine zaafını gösterirsen eninde sonunda onu sana karşı kullanırdı.

"Birini arıyorum , sarışın bir kadın sizin bileceğinizi söyleyerek beni buraya getirdi." Gözlerimden ruhumu okumaya çalışır bir hali vardı. Taviz vermeden sert bakışlarımla karşılık vermeye başladım.

"Kim ?" Sakince derin bir nefes daha alarak alacağım cevaba odaklandım. Ah Nazım ! Elime geçtiğin an öldün sen ! Cebimden telefonumu çıkarıp Nazım'ın resmini gösterdim.

"Tanıyor musunuz ?" Bakışlarını kısa bir an ekrana çevirip ardından maviliklerime diktiğinde ekranı karartıp telefonu cebime attım.

"Neden arıyorsun onu ?" Koltuğuna yaslanarak başını yukarı doğru kaldırdı. Damarları belirgin kocaman elini masaya koydu. Parmaklarını sırayla hızlı bir ritim yakalayarak masaya vururken sinir bozucu bir fon yaratıyordu.

"Ben aslında buraya birlikte geldikleri arkadaşını arıyorum." Yüzünde mimik oynamazken ne düşündüğünü anlamakta zorlanıyordum. Sorusunu yeniledi.

"Neden ?" Bunu ona söylemeli miydim ? Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Nazım sen nelere bulaştın böyle ! Düşünmekte zorlanan beynim , korkuyla hızlanan nefes alışverişim, beynimi zonklatan kan basıncı soluğumu kesmek üzereydi. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. Sakin ol Rana. Sakin ol. Kendime telkinler vererek korkusuz bakışlarımı siyahlarına mühürledim. Sıkılı dişlerim çene kaslarımın gerilmesine neden oluyordu.

"Önce benim sorularıma cevap verin."

Dudağına yerleşen habis gülüş kalbimi büyük bir paniğe sürüklemişti. Başını yana doğru eğerek alayla yüzüme bakmayı sürdürdü. Kaçmaya çalışmak yerine karşısında dikilmeyi sürdürdüm, dışarıda izbandut gibi dört adamı vardı. Bırakın onları kocaman cüssesiyle adını bile bilmediğim bu adamın elinden kurtulmam mümkün değildi. Gereksiz yere korkak görünmek yerine korkumu içime hapsederek güçlü durmaya çalıştım.

"Sorularına cevap verirsem karşılığında bana ne verirsin ?"

Ne demek istediğini anlayamayarak çatıldı kaşlarım. Üzerinde düşünmeden cevap verdim.

"Teşekkür edebilirim." Cevabım dudaklarını iki yana doğru hareket ettirmiş , yüzünde tehlikeli bir gülüş doğuvermişti. Gülüşü kirli sakallı yüzünde güzel bir resim olarak kaldı.

TUTSAKWhere stories live. Discover now