7

1K 165 44
                                    

Nefesimi ne kadar süredir tutuyordum? Eğer nefes alırsam parfümünün güzel kokusunu almak zorunda kalacaktım. Of, Tanrı'm. Ne kadar süredir bu dönme dolaptaydık? Bir saat? Sanki çok uzun zamandır buradaymışız gibiydi. Emin değildim. Belki de artık -gerçekten- inmek istemiyor olabilirdim. 

Onu bu sefer hızlıca ittim. Şaşırarak ve kısa bir kahkaha atarak yan bir şekilde kutuya yaslandı. Karşı karşıyaydık. Beyaz dişleri ve mavi gözleri pırıl pırıldı. "Sen delisin," dedim nefes nefese. 

"Nefes nefese kaldığına göre seni korkuttum?" dedi özür diler gibi gülümseyip. "Sana zarar verecek hiçbir şey yapmayacağım Nelly. Yemin ederim." Tebessümü... Ilık suda yüzüyormuşum gibi hissettiriyordu. Neden bunları daha önce söylememişti bana? Ama belki... Şu aptal filmlerdeki gibi bir iddia yüzünden benimle böyle konuşuyordu? Ya da belki, benimle alay etmek istiyordu?

Ah... Neden erkeklere güvenemiyordum?

Çünkü annen aldatıldı. Çünkü birçok erkek seninle dalga geçti. Çünkü eski sevgilin yüzünden küçük düşürüldün.

Bir kez olsun... Bu mavi gözlerin samimiyetine inanmak istiyordum. "Sen... Benden gerçekten hoşlanıyor musun?"

Sivri beyaz dişleri yeniden gördüm, gözleri kısılana kadar gülümsedi. "Bunu burada söyleyeceğimi hiç tahmin etmezdim. Tanrı bizim için romantik bir şeyler ayarlamış demek ki," deyip göz kırptı. 

Şaşkın ifademden bir türlü kurtulamadığımı biliyordum ama kendime engel olamıyordum. Nefes almaya çalıştım. Tanrı'm... Tanımadığım -yarı tanımadığım- bir erkeğin göz kırpışına kalp atışımı bırakıyordum. Bu ne kadar akıllıcaydı?

Gözlerimi kapatıp başımı yavaşça iki yana salladım. "Saçmalıyoruz."

"Hayır, saçmalamıyoruz."

Aynı baş sallama hareketiyle inkar ettim. "Saçmalıyoruz. Saçmalıyorsun. Ben aptal bir kız değilim."

Gülüşünü duydum ama inatla gözlerimi açmıyordum. NEREDE KALMIŞTI BU TAMİRCİ?!

"İşte tam da bu yüzden senden hoşlanıyorum Eleanor." Müzik gibi sesi kulaklarıma ulaştığında başımı eğdim. Buna -kesinlikle- inanamıyordum. Ona baktım utanarak. Mavi gözleri ve -tamamiyle seksi- tebessümüyle bana bakıyordu. Ilık havaya rağmen ellerim buz kesmişti. Muhtemelen yüzüm de kızarmıştı. 

"Beklettiğimiz için üzgünüz ama tamircinin arabasının tekerleği patlamış!"

Birkaç küfür ve bağrışmayla beraber dönüp aşağı baktım. Dalga mı geçiyorlardı?! Onlar gelene kadar utançtan kafam patlardı muhtemelen! Ah, Tanrı'm! Kurtar beni! 

"Biraz daha vaktimiz var, benden kaçmadan kendimi ifade edebilirim demek bu." 

Omzumun üzerinden ona baktığımda sonsuz bir süre kadar bakıştık. Ama belli ki ona yalnızca birkaç saniye bakmıştım. Neydi bu? Neden beni böyle etkiliyordu? Hafifçe gülümsedi. Sağ eli bana uzandı ve çenemi yavaşça okşadı. Yutkundum. Ne demem gerekiyordu?

"Sen... Benjamin, sen... Biz birbirimizi tam anlamıyla tanımıyoruz ki!" dedim ve söylenebilecek en klişe şeyi söylemiş oldum. Lanet olsun. 

Güldü. "Hiçbir insan bir başkasını tam anlamıyla tanıyamaz ki zaten. Tanıdığı kadarını sever. Eleanor, tanıdığım kadarıyla sen... Muhteşemsin," dedi sesi ve gözleri kısılırken. 

Utançtan nefes bile alamıyordum. Gözlerim kapandı. "Tanrı aşkına Benjamin... Lütfen böyle şeyler söyleme."

"Ne söylememi isterdin?"

Başımı iki yana salladım. Bilmiyordum. Susmalıydı. 

"Noel Baba bizi beraber görse çok mutlu olur bence?" Muzip sesine ve söylediğe şeye dayanamayıp güldüm. Gözleri ışıldıyordu ve sanırım gözleriyle pozitif enerji saçabilen tek insandı. 

"Bunu ona sormalıyız," deyip omuzlarımı silktim. Kaşları çatıldı. "Bir sonraki Noel'e kadar bekleyeceğini söyleme lütfen." 

Yine kendime engel olamayıp güldüm ve o da gülüşüme katıldı. Sonra aynı anda birbirimize baktık. Güldükten sonra gülüşünün yerinde sıcacık, tatlı bir tebessümün kalmasının çok hoşuma gittiğini düşündüm. 

xxx




yerden 50 metre yukarıdaTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang