6

1K 166 50
                                    

Tam anlamıyla donakaldım. Dudaklarım o şeklini almış, aval aval Benjamin'in güzel gözlerine bakıyordum. Sanırım fazla adrenalin yüzünden söylenenleri yanlış algılıyordum. Yaklaşık yarım saatten fazladır burada olmamız da üzerine eklenince, kafayı yemiş olmalıydım.

"Ne?" Vay, demek konuşabiliyormuşum.

Gülümsedi. "Çok mu tuhaf?"

Cevap veremeyip yüzüne bakmaya devam ettim. "Dalga mı geçiyorsun?" Gülümsemesi yeniden kaybolmuştu, şimdi şaşkın görünüyordu. "Neden dalga geçeyim ki?"

Başımı çevirip şehre doğru baktım. Ona dönmeyecektim. Söyledikleri anlamsızdı. Öyle olmasa bile ben ondan hoşlanmıyordum ki, yani sanırım. Yüzüm yanıyordu. Lunaparkın içinde gezinen insanlara baktım. Nerede kalmıştı bu tamirci?!

 "Ah, Eleanor. Beni delirtiyorsun." Gülümser tonda söylediği bu cümle beni daha fazla utandırdı. Gözlerimi utançla kapatıp kollarımı demirden aşağı sarkıttım. 

"Artık susmalısın."

"Ama susmak istemiyorum."

"Ben susmak istiyorum," dedim hızlıca. Ben aptal bir kız değildim. Bir gülümsemeye ya da mavi gözlere düşecek kadar bayağı olamazdım. Benjamin'in önemli olan kısmı kalbiydi. Ama bunu da görmek ve bilmek istemiyordum, Benjamin'den vücuduma doğru yüklenen sıcaklık beni çoktan korkutmuştu. Bu demek oluyordu ki, ondan hoşlanmam için birkaç sıcak cümlelik pay kalmıştı. 

"Hey, Elly?"

"Hım?"

"Gerçekten benden rahatsız mı oluyorsun?"

Hala ona bakamıyordum. Çünkü o aptal gülümsemesi ve -birazdan çok fazla seksi- gülümsemesi beni mahvediyordu. "Böyle düşünmekten vazgeç Benjamin. Çünkü beni rahatsız etmiyorsun." Yalnızca sesinle karnımı gıdıklıyorsun.

"Yüzüme bakarsan vazgeçeceğim."

Bir süre daha öyle durdum ama en sonunda başımı kaldırıp ona baktım. Gülümsüyordu. Tanrı aşkına! Bir an önce şu gülüşü yüzünden kesip atmalıydı! 

Biraz bana yaklaşınca oturduğum yere sıkışıp kalmıştım. Biraz daha yaklaştı. Bir kolu sırtlığa diğer kolu demire yaslandığında yüzümüzün arasında bir karış kalmıştı. "Sen... Ne yapıyorsun?" dedim tedirgince. Kalbim beynimde atıyordu sanırım.

"Sana bir şeyi hatırlatacağım," dedi ve dudaklarını yaladı. Gözleri yüzümün her yerinde geziniyordu. "Dileğim, bu yıl gerçek aşkı bulmak, yazmıştın dilek kartına, hatırlıyorsun değil mi? Noel Baba'dan istenebilecek en masum şey bu sanırım," diye kısık sesle konuştuğunda gözlerim irileşti. Kalbim artık yalnızca beynimde değil, her yerimde atıyordu. Nefesim hızlanmıştı ve bana bu kadar yakın olması çok tehlikeliydi.

"Benjamin..."

"Hmm... Sen söyleyene kadar ismimin bir şarkı olduğunu bilmiyordum," deyip yeniden güldü. Bu gülüş bana küçük bir oğlan çocuğunu hatırlatıyordu. Masum, çocuksuydu. Benjamin genç bir adamdan çok küçük bir oğlan çocuğuna benziyordu aslında. Ve, şarkı mı demişti o? Onu böylesine etkiliyor muydum gerçekten?

Gülüşü ufak bir tebessüme dönerken gözlerim -yanlışlıkla- orta kalınlıkta, vişne çürüğü dudaklarına kaydı. Ve yeniden gözlerine baktığımda bu sefer sırıttı. "Demek artık benden rahatsız olmuyorsun?" 

Oturduğum yere tutunan bir elimi yavaşça göğsüne yasladım ve onu çok yavaş bir şekilde ittim. Rahatsız olmuyordum, evet ama kalbim artık daha ağırdı. Bu iyi değildi. Ya da belki... İyiydi?

"Neden dilek kartımı okudun?" diye konuştum kısık sesle. Onu itmiş olmama rağmen hala bana yakındı. Yalnızca artık tehlike geçmişti. Sevimli tebessümü yüzüne yerleşti, yine. "Onu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğimi merak etmiştim."

Ah... Ne dediğinin farkında mıydı acaba? Bu söylediğini yanlış mı anlamalıydım? Yutkundum. "Ee?" dedim korka korka. "Gerçekleştirebilir miymişsin?"

Yine o dudak sıyırma hareketi... Tatlı gülümseme. Ve okyanus mavisi gözlerin yeşil gözlerimi bulması. "Sen söyle güzelim," deyip yine yaklaştı. Sesi kısık, tebessümü sıcaktı. "O güce sahip miyim?" Sağ eli sırtlıktan ayrıldı ve işaret parmağı kalbimin olduğu yere yavaşça dokundu. "Burası için?"

xxx

yerden 50 metre yukarıdaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora