Hayatım berbat.

Bunu ilgi çekmek için söylemiyorum, gerçekten boktan bir hayatım var.

Edebiyat yapıp şiir yazmak ve ağlamak ya da intihar etmek kolay şeyler ama bunu yapma lüksüm yok, özellikle bana bağlı olan canlılar varsa. Hayallerimin peşinden Seoul'e geldim, her şey ilk başta çok iyiydi. İstediğim, içime sinen bir sürü fotoğraf çektim ama hiçbiri sergi yapabilecek kadar iyi değildi. Bunu hesaba katmamıştım, o yüzden işin hoşlanmadığım kısmına odaklandım, sosyal medya fenomenlerinin instagram'a atacağı fotoğraflar için 5 saatimi harcadığım oldu, her tarafı plastik olan bir ünlünün, gününü mahvetmeye yetecek kadar fazla fotoğrafını çektim... hepsi sadece birikmiş faturalarımı ödemek için vardı.

Yemin ederim, kardeşimin hastane masrafları olmasa kendimi şuracıkta öldürürdüm. Ne hem ev hem en yakın arkadaşım, ne lisede benden hoşlandığını söyleyen kız, ne her gün kahve aldığım kafedeki barista... hiçbir şey beni durduramaz, pişmanlık duymamı sağlayamazdı.

25 yaşıma geldim ama tek doğru düzgün bir ilişkim olmadı, Baekhyun bunu sadece aşırı huysuz olmama bağlıyor, hak veriyorum elbette, ben de olsam ben de istemezdim.

Lisedeyken eşcinsel miyim yoksa biseksüel mi sorusu aklımda dönüp duruyordu, Hyuna diye bir kızla öpüştüm, hatta yiyişmiş bile olabilirim, ikisi arasındaki farkı asla anlayamayacağım. Ayrıldıktan sonra onu umutlandırmak istemediğimi, ondan hoşlanmadığımı söyledim, tabii ki bundan hoşlanmadı.

Meğersem boks yapıyormuş...

Dudağımı patlatmıştı, izi hala daha duruyor...

Ama iyi yönünden bakarsak, tamamen erkeklerden hoşlandığımı anlamış oldum ve  bayağı güzel kızdı, arada keşke heteroseksüel olsaymışım diyorum, belki de şimdiye evlenmiş, toz pembe bir hayat yaşıyorduk. Onun hakkında düşünüyorum çünkü barda duruyor, yanında bir erkek var. Onu bu şehirde, bu şekilde görmeyi beklemiyordum. Bir süre selam verip vermemeyi düşündüm ama gerizekalı olduğum zamanlardan biri ile konuşmanın iyi geleceğine kanaat getirdim. Bara doğru yürüdüm, ona yaklaşınca beni fark etti, göz göze geldik.

Evet, hala daha bir şey hissetmiyorum.

"Park Chanyeol!"

"Beni tanımazsın sanmıştım."

Gülümsedim, o da gülüp büyükçe gülümsedi. Kollarını açtı, ona sarıldım.

"Hadi amaaaa, o kulakları nerede görsem tanırım."

Ondan ayrılıp nezaketen güldüm, neden kulaklarıma laf atmıştı ki?

"Sen de çok güzel olmuşsun, neredeyse tanımayacaktım."

"Evet, saçımı kırmızı yapınca bambaşka biri oldum."

Saçının ucuyla oynadı.

"Yakışmış."

Büyükçe gülümsedi.

"Teşekkür ederimmm. Ah, bu arada bu arkadaşım Kyungsoo."

Arkadaşına baktım, minicik bir şey olmasına rağmen seksi durmayı başarıyordu.

Elini uzattı.

"Memnun oldum, Chanyeol ben."

"Memnun oldum."

Elini sıktım.

"Seni Gangnam'da sanıyordum."

"Geleli 5 ay oluyor."

"Ah, anladım. Hiç gezdin mi buraları."

"Pek şansım olmadı."

Elimi tek cebime soktum.

photographer, krisyeolWhere stories live. Discover now