Renan Hanım, kınaya Rüya'nın davetli olmamasına ne kadar kızıp söylense de kızlar, özellikle de Berna Renan Hanımı hiçte kibar olmayan bir dille reddetmişlerdi. Kenan amca desen oğluyla evlenmemi istemediği için bu bir hafta'da Melih'i kararından caydırmak için elinden geleni yapmış ama sonuç maalesef ki onun için hüsran olmuştu. Dedem kendi içine kapanmış, babam kendini çalışma odasına kapatmış ve sürekli çocukluğuma dair fotoğraflarıma bakarak bazı geceler içmişti. Tekin, eve yine uğramamaya başlamıştı. Tunç, her zaman olduğu gibi desteğini benden esirgememiş, benim Melih'le evlenmememi ne kadar çok istese de sırf ben üzülmeyeyim diye söyleyemediği kelimeleri yutmuştu.

Bu ani evlilik kararı beni yıktığı kadar iki aileyi de derinden etkilemiş ve zaten olmayan aralarını daha da açmıştı.

Zihnimin içindeki savaş halinde olan düşüncelerim, yatağımın üzerinde çalan telefonumla son buldu. Aynanın karşısından ayrılarak yatağın yanına ilerledim. Arayan kişinin Melih olduğunu görünce, çağrıyı yanıtlama gereği duymadan telefonumu da alarak odamdan çıktım. Aşağıya inip dış kapıyı açtığımda Melih'in bahçe kapısının önünde kendi arabasında beklediğini gördüm. Melih ile göz göze gelmemeye çalışarak temkinli adımlarla yanına doğru ilerledim. Arabanın kapısını açtım ve içine yine Melih'e bakmadan bindim.

Melih'in delici bakışlarını üzerimde yoğun bir şekilde hissediyordum. Emniyet kemerimi takmak için onun bulunduğu tarafa döndüğümde, iki elinin avuç içiyle yüzümü tuttu. Başparmakları yanağımda yumuşak daireler çizerken "Ahu" diye seslendi. Gözlerimi yavaşça gözlerine çıkardım. Melih'in koyulaşmış ela gözleriyle gözlerim kesişince, sanki boğazımda bir yumru varmış gibi seslice yutkundum. Melih gözlerini arsızca açıkta kalan boynum ve köprücük kemiğimde gezdirdi. Gözleri tekrar gözlerime tırmandığında, "Neden yüzüme bakmıyorsun Ahu?" diye sordu.

Yüzüm hala Melih'in ellerinin esaretindeyken, dudaklarımı bilmiyorum der gibi büzdüm. Melih büzülen dudağıma bir süre baktıktan sonra, ellerini yüzümden çekti. Yüzünü boynuma yaklaştırıp, burnunu boyun girintim boyunca koklayarak sürttü. Dudağını şahdamarımın üstüne bastırdı ve tam şahdamarımın üstüne güçlü bir öpücük kondurdu. Melih'in dudaklarının sıcaklığını tenimde her hissettiğimde, nefes alış verişlerim düzensiz bir hal alıyordu.

Melih dudaklarıyla tenime işkence yapmayı sürdürmeye yemin etmiş gibi, bu kez dudakları köprücük kemiğimin üzerinde durdu. Köprücük kemiğimin üzerine küçük küçük sayısız öpücük bıraktı. Sıcak dudaklarının tenime olan her baskısıyla damarlarımda ki kan bile donuyordu. Melih dudağını köprücük kemiğimden çekti ve koyulaşmış ela gözlerini gözlerime sabitledi.

"Ahu, kurban olduğum." Derken gözleri gözlerimi, parmakları tenimi talan ediyordu. Beni duygudan duyguya sürüklediğinden bir haberdi. Tenim onun dokunuşlarına ayak uydurmak ister gibi şaha kalkmıştı. Gözlerim ise koyu irislerinden adeta ayrılmak istemiyordu.

Üzerine giydiği beyaz gömlek, kaslı kollarını ve vücudunu ikinci bir deri gibi sarmıştı. Sakalları kısaltılmış, yanağını bir bütün gibi kaplamıştı. Saçları bu kadar düzene rağmen asice hafif dağınıktı. Arabanın içini dolduran ve buram buram kokan karanfil kokusu ciğerlerime işliyordu.

BUZ YANIĞIWhere stories live. Discover now