:)

5.6K 342 52
                                    

Yaklaşık bir buçuk saattir grubun pratiğinin bitmesini bekliyordum. Üstelik bunu pratik odasında yapıyordum ki bunun neden gerekli olduğunu anlamamıştım. Ben kapının önünde beklerken biri bir köşeden bööö diye çıkıp Jungkook'u kaçırmayacaktı ya? Yapabilir miydi acaba? Exo grubu 2 saat önce gitmişti. Gitmeleri iyi de olmuştu. Aptal Oh Artık Çok Da Mükemmel Bulmadığım Sehun'u daha fazla görmek zorunda kalmayacaktım. Gruplarındaki yeni favorim Park Chanyeol olmuştu. Elveda Sehun, ilk fanfirl çığlığımı attığım adam. Bts'in tamamını pratik yaparken izlerken birşey fark ettim. Adamlar cidden çok iyiydi. Her bir dans figürünü o kadar kolay kapıp uygulamaya geçiyorlardı ki birkaç kez ağzım şaşkınlıkla aralanmıştı. Hepsi terden üzerlerine yapışmış tişörtleri ve alınlarına yapışan ıslak saçlarıyla enfes görünürken bir kadın olarak değil de koruma olarak burada bulunduğumu sürekli kendime hatırlatmak zorunda kalmıştım. İdolleri hep yaptıkları herşeyi yapabileceğimi düşündüğüm için çok abartılan tipler olarak görmüştüm ama sanırım Bts grubu farklıydı. Az önce grubun lideri Kim Namjoon sağ ayağının üzerine çok kötü düşmesine rağmen kalkıp çalışmaya devam ettiği için saygımı kazanmış da olabilirdi. Her neyse, sonuçta şımarık birkaç veletten daha fazlası olabileceklerini görmüştüm. Özellikle o düştüğünden beri hepsinin endişeli bakışları onun üzerindeydi. Arkadaş gibi görünürken hep numara yaptıklarını düşünüyordum. Oysa onlar gerçekten arkadaştı. Bu beni şaşırtan şeylerden bir diğeri. Gözümün en çok takıldığı şeyse Jungkook'un 8'li karın kaslarıydı. Her başka yere bakmak istediğimde adeta daha çok gözüme giriyor, neredeyse salyalarımı tutamayacağım kıvama gelmemi sağlıyordu. Her bir dönüşü,kol hareketiyle daha da belirginleşmesi sertçe yutkunmama neden oluyordu. Dışarıdan ilgisiz görünmek için avuç içlerime bastırdığım tırnaklarım neredeyse derimi delecekti. Bu kadar etkilenmem normal miydi? Sadece biraz karın kası,biraz bacak kası ve ah, güzel bir yüzdü. İtiraf etmem gerekirse çocuk hakikaten tavşana benziyordu. Televizyonda efektler ya da başka birşeyler kullanarak yaptıklarını düşünüyordum ama güldüğünde beliren iki uzun ön dişi ve yarım ay şeklinde kısılan boncuk gözleri böyle birşey olmadığını kanıtlıyordu. Hayatımda çok adam görmüştüm. Bir çok dövüş sporuyla uğraştığım ve 4 ülke gezdiğim için sayısını tam olarak söylemem mümkün değildi ama binlerce adam. Ve o en çekici 27 kişinin arasında bile ilk 10 a çok rahat girerdi. Bir adam nasıl hem sevimli hem de seksi görünürdü? Bu haksızlıktı. Çok büyük bir haksızlık. Gelen mesaj sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Çok iyi olmuştu. Çünkü korumam gereken adama üzerine atlayacak gibi bakmam hiç etik değildi.

Jungkook izin isteyip telefonunu eline aldığında kaşlarımı çattım. Bu saatte kim mesaj atardı ki? Acaba sevgilisi mi vardı? Bu beni şaşırtmayacak olsa da bu düşünce sinirimi bozdu. Sakin ol Diana! O senin değil. Ekrana bakıp kaşlarını çattı. Hyunglarına dönüp kısa bir bakış attıktan sonra hepsi aceleyle yanına adımlayıp telefona bakmaya başlayınca birşeyler olduğunu düşündüm. Sorgular bakışlarla onlara baktım ama ağzımı açmadım. Beni ilgilendirmezdi. Jimin merak ettiğimi fark edip yüzünde rahatsız olmuş bir ifadeyle açıklarken kaşlarımı çattım.
"Yine bir mesaj aldı." Başımı anladığımı belirten bir şekilde sallayıp ayağa kalktım ve elimi Jungkook'a uzattım. Ne yaptığımı sorgular şekilde baktığında konuştum.
"Bakabilir miyim?" Beni başlıyla onaylayıp ekranı bana döndürdüğünde sinirlendiğimi gizlemeye gerek duymadım. Bu açıkça taciz demekti.
-kaslarını öylesine sergilerken hiç utanmıyor musun? Odadaki kız da kim? Seni yalnızca ben izleyebilirim. Eğer ben yapamıyorsam, kimsenin yapamayacağı bir yere gitmek zorunda kalırsın. Mezara.- neden sadece taciz kısmına takıldığımı anlamamıştım ama telefonu çevik bir hareketle onun elinden alıp kendi telefonumdan mesaj atan numarayı tuşladım. Bunun işe yaramayacağını biliyordum. Sokaktan geçen herhangi birinin telefonundan da atılmış olabilirdi ama yine de bana bir ipucu vereceğini umdum.
"Merhaba?" Telefondaki ses yaşlı bir kadına aitti. Tahmin ettiğim gibi büyük ihtimalle yoldan geçen birini durdurmuş ve telefonunu kullanmak istemişti.
"Merhaba efendim. Arkadaşım az önce sizin telefonunuzdan bana mesaj attı. Hala yanınızda mı acaba?"
"Hayır az önce yanımdan ayrıldı. Sanırım buluşma yerinize gidiyor."
"Teşekkür ederim. Acaba şu an nerede olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Arkadaşımın ne kadar sürede orada olacağını bilmek istiyorum. Sanırım biraz geç kalacağım." Kadın güldü.
"Ah siz gençler! Han nehrine çok yakın bir kafedeyim." Han nehrinden burayı görmesi için kesinlikle bir kamera gerekliydi. Ve onu bulacaktım.
"Arkadaşım nasıl birine benziyordu? Yaşınızın büyük olduğunu tahmin ettiğim için soruyorum. Onunla ilk kez görüşeceğim de."
"Turuncu saçlı ufak tefek bir kızdı. Yüzünde maske olduğu için yüzünü göremedim. Ama iyi birine benziyor."
Ona teşekkür ederek telefonu kapatıp Jungkook'a döndüm. Soran bakışları yüzümde geziniyordu. Dinlenme ihtimaline karşı telefonunun mesaj kısmını açıp
-izleniyoruz. Dinleniyor da olabiliriz. Odayı arayalım.- yazıp telefonunu ona geri verdim kısaca çocuklara bakıp bana döndü.

2 saat boyunca pratik odasını aramıştık ama hiçbirşey yoktu. Ne kamera ne de dinleme cihazı. Ya çok zekiydi ya da çok aptal. Herhangi bir kıza bu mesajı attırmış olabileceği için onlara onun görüntüsünü anlatmamayı düşünsem de belki onu tanıyor olabilir diye sormam gerektiğine karar verdim. Cevabıysa kafasını iki yana sallamak olmuştu. Benimle pek iletişime geçmeyip sadece işaretlerle anlaşması beni gerse de umursamamaya çalıştım. Kendimi işime vermeliydim. Bu da bir oyun olabilirdi. Ya da tehditçimiz bir sasaengti. Başımı iki yana sallayıp düşünmeye çalıştım. Bunu bulmak tam olarak benim işim değildi ama onu korumak istiyorsam sorunu çözmeliydim. Kamera yoksa, şirketten biri olabilirdi. Ama şirketteki herkes sorgulanmıştı. Çok iyi yalan söyleyebilen biri olabilirdi. Ama şirketten olmalıydı. Peki ya yalnızca bu saatte pratikte olacağını tahmin eden basit bir fansa? O halde benim burada olduğumu nerden bilecekti? Ya da önceli mesajlarında ne yaptığını nasıl harfi harfine yazabilmişti? Bu kişi şirketten olmalıydı. Aksi halde kenara olmadan bilebilirdi? Onlar pratikteyken odaya giren kişileri düşündüm. Kayda değer ya da şüpheli görünen kimse gelmemişti. Ama ben olsam ben de şüpheli görünmemek için herşeyi yapardım. Sanırım şimdilik bu işin içinden çıkmam pek mümkün görünmüyordu. Biraz daha ipucuna ihtiyacım vardı. Ve onu kesinlikle bulacaktım. Bu kez de Hyungu hayal kırıklığına uğratamazdım. Daha önemlisi, kiramı ödemek zorundaydım.

Grupla birlikte kaldıkları yurda geldiğimde az daha küçük dilimi yutuyordum. Çünkü burası gerçekten çok büyüktü. Ciddi anlamda devasa. Hatta küçük bir saray olabilirdi. Buraya gelirken evime uğrayıp küçük bir valiz hazırlamıştım. Ne kadar güzel olursa olsun burada çok uzun kalmayı planlamıyordum. Evin girişinde kocaman bir bahçe ve havuz vardı. Hava hala soğuk olduğu için şu an girilmediğini tahmin etsem de bir iki kez yüzmeden gidersem çok yazık olacaktı. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde sağ tarafımızda büyük, beyaz L koltuklar, yere kadar camları olan bir salon ve mükemmel bir ses sistemiyle donatılmış şık bir tv ünitesi bizi karşılamıştı. Sol taraftaysa gri mutfak dolapları ve bahçeye açılan ayrı bir kapısı olan Amerikan mutfak vardı. İstenirse salonla arasına paravan niyeti görebilecek sürgülü bir kapı da vardı ama kapatılmamış olduğu için tercih etmediklerini varsayıyordum. Karşıdaki merdivenlerden yatak odalarına çıkacağımızı tahmin ediyordum ama yine de onlar koltuklara yayılırken hareket etmemeyi seçmiştim. Nerede yatacağımı bile bilmiyordum. Hoseok beni anlamış olacak ki gülümseyerek yanıma gelip elimden zorla bavulumu aldı ve merdivenlere koşarken beni de kolumdan çekiştirdi.
"Sana odanı göstereyim." Onu başımla onayladım. Diğerleri gibi beyaz bir kapıyı açıp içeri girdiğinde onu takip ettim. Tam karşıda yine yere kadar uzanan bir cam ve odanın ortasında tek kişilik bir yatak duruyordu. Kapının yanındaysa küçük bir dolap ve çalışma masasından başka birşey yoktu. Odadaki diğer kapıyı açmamıştım ama ebeveyn banyosu olduğunu tahmin ediyordum.
"Uzun zamandır kimse girmediği için biraz tozlu ama sana temizlemende yardım ederim. Kendimi bu evdeki en yakın arkadaşın ilan ediyorum." Ona genişçe gülümseyip lakabını kesinlikle hak ettiğini düşündüm. O cidden umut veren biriydi. Ve bazı hayranların neden onu sevmediğini ya da daha az sevdiğini anlayamadım. Hoseok iyi biriydi. Bunu yalnızca yüzüne bakarak anlayabilirdiniz. Bazı insanlar nasıl onu sevmemek gibi bir aptallık yapabilirdi?
"Teşekkür ederim Hoseok-ssi. Kendim temizlerim. Ama arkadaşın olmayı çok isterim." Yatağıma oturup(evet hemen de sahiplenmiştim.) yanını patpatladığında ne istediğini anlayıp yanına oturdum.
"Diana-ssi, yanlış anlamazsan neden bu mesleği seçtiğini sorabilir miyim?"
Sorun yok der gibi başımı salladım. Bunu zaten herkes merak ediyordu.
"Küçüklüğümden beri dövüş sporlarıyla ilgileniyorum. Aslında polis olmak istemiştim ama kişisel koruma olmak mesleğimi seçerken daha cazip geldi."
"Kaç yaşındasın?"
"Jungkook-ssi ile aynı yaştayım." Yüzünde şaşkın bir ifade belirse de hemen yok olmuştu. Duygularını saklamak konusunda iyiydi. Benim kadar değildi ama iyiydi.
"O halde artık bana Oppa demeye başlamalısın." Onu başımla onayladım. Koreli erkekler onlara Oppa denilmesini seviyordu sanırım. Aslında hyungu tercih ederdim ama o Oppa dememi istiyorsa tartışacak değildim. Biraz daha konuştuktan sonra rahat yerleşebilmem için beni yalnız bıraktı. Çıkarken bitişiğimdeki odanın Jungkook'a, karşı odanınsa ona ait olduğunu söylemişti. Ayrıca belirttiği üzere korumak için bitişiğe, eğlenmek içinse karşıya gitmeliydim. Bana uyardı. Zaten Kore'de pek arkadaşım yoktu ve Hoseok bir idol olsa bile iyi kalpliydi.

Koruma|Jeon JungkookWhere stories live. Discover now