37, hurts like hell

Mulai dari awal
                                    

Jungkook dolu gözlerime baktığında kanlı elimi yanağına çıkardım ve hafifçe okşadım. "Buradan kurtulmalıyız." dedim kararlı çıkarmaya çalıştığım bir ses tonuyla. "Sonrasında beraber ağlayacağız." Jungkook kafasıyla beni onayladı. Alnını alnıma dayadığında dudaklarını birbirine bastırdı. "Seni seviyorum, bunu unutma olur mu?"

"Ben de seni seviyorum." diye fısıldadığımda dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Kanlı ellerimle yüzünü hafifçe okşadım. "Kelepçenin anahtarları nerede?"

"Jaehyun'un ceketinin cebinde." dediğinde yutkundum ve kafamla onu onayladım. Jaehyun'un ölü bedenini görmek istemiyordum fakat bunu yapmalıydım. Zorlukla kendimi kucağından kaldırdığımda karnıma hafif hafif saplanan ağrıları umursamamaya başladım. Şiş karnımın içinin boş oluşu beni hâlâ korkutuyordu, asla unutamıyordum; bir yerden bir şeyler hep patlak veriyordu.

Ağır adımlarla Jaehyun'un masanın üzerindeki bedeninin yanına vardığımda boğazına saplı kalmış olan çatalı gördüm. Gözlerimi yumdum. Bu iğrenç bir görüntüydü, ağzından kan gelmişti; masanın üzeri ise kan gölüydü.

"Hızlı olmalısın, içeriye askerler birazdan girerler." Jungkook beni çatlak sesiyle uyardığında kafamla onu onayladım ve titreyen ellerimi onun ceketinin cebine götürdüm. Korkuyordum. Her an uyanacak ve boğazıma sarılıp beni tekrar o masanın üzerine yatıracak gibi hissediyordum. İğrenç bir duyguydu.

Soğuk metal parmak uçlarıma değdiğinde derince yutkundum ve hızlıca kavrayıp geriye çekildim. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu.

"Hızlı, Rosie. Hızlı." Jungkook beni yeniden uyardığında hızlı olmaya gayret ederek yanına geldim. Jungkook kelepçeli kolunu bana uzattığında vakit kaybetmeden anahtarla kelepçeyi açtım. Kurtulan bileğini ovuşturan Jungkook hızlıca oturduğu yerden doğruldu ve bana sarıldı. Saçlarımın üstüne bir öpücük bıraktığında "Acele etmeliyiz." dedi.

"Ne yapacağız?" diye tereddütle sorduğumda bakışlarını taht salonunun içerisinde gezdirdi. "Kaçış kapılarını kullanacağız."

"Kaçış kapıları mı?"

"Evet, kraliyete ait her mülkte bulunur. Böyle acil durumlar için." Jungkook benden ayrılıp hızlıca salonun ortasında kalan tahta doğru ilerledi. "Burada bir yerlerde olmalı." Tahtın arkasında kalan duvara gidip eliyle duvarda herhangi bir çıkıntı aramaya başladı.

"Ya sonrasında?" diye sorduğumda "Önceliğimiz şatoda bulunan askerlerden kurtulmak." dedi. "Bunu nasıl yapacağız, burada yirmiden fazla asker var?"

Jungkook bedeninin yarısını bana döndürdü. "Bilmiyorum, Rosie. İnan bana bilmiyorum..." Umutsuzca soluduğumda Jungkook elini duvardaki yüzeye bastırdı. "Buldum!" Çok da sesli olmayan bir tonla bağırdığında dudaklarımı dişleyerek işkence etmeyi kestim ve yanına gittim. Jungkook da bu sırada duvarı hafifçe itmiş, duvar görünümlü kapıyı aralamıştı.

Jungkook önden ilerlediğinde "Karanlık burası, dikkat et." dedi. Kafamla onu onayladım ve içeriye girerek dikkatle kapıyı kapattım. "Çok fazla vaktimiz yok, askerler sessizliği fark edip içeri gireceklerdir. Hızlı olmalıyız."

Kafamla onu onayladım ve uzattığı elini tutarak soğuk ve karanlık mahzende ilerledim.

Kafamla onu onayladım ve uzattığı elini tutarak soğuk ve karanlık mahzende ilerledim

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.
a queen and her tearsTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang