if i could have another chance

398 18 96
                                    

Kim Taehyung elde etmek için çırpındığı hiçbir şeyi elde edemezdi. Bu onun üzerinde yer edinen küçük bir lanet gibi görünebilirdi, nitekim kendisi lanet ya da büyü tarzı şeylere inanmamasına rağmen içinde bulunduğu bu durumu aynen bu şekilde yorumlardı. Ne var ki olayın sadece kendisini kasmaktan ya da bazı şeyleri kafaya fazla takmaktan kaynaklandığını da iyi bilirdi.

Tek istediği şeyin iyi bir arkadaş olduğunu biliyordu; ona değer verebilecek, onu dinleyebilecek ve onunla her an eğlenebilecek bir arkadaş... Tıpkı sırf kıskançlığı yüzünden kaybettiği en yakın arkadaşı Jeon Jeongguk gibi birisi.

"...ve ben de dedim ki 'Siktir oradan, söyleyeceksen bile düzgün söyle şu yalanı.'. Peki bunun üzerine ne yaptı biliyor musun..? Hey... Tae... Beni dinliyor musun sen? Tae... Taehyung!"

Ninni gibi gelmeye başlayan ince sesin aniden tizleşmesiyle yerinden sıçramış ve bakışlarını Jeongguk'un üzerinden ayırarak karşısındaki kıza çevirmişti. Yeni yeni yakınlaşmaya başladığı arkadaşı Seulgi'nin bir kediyi andıran gözleri dikkatle suratını turlarken ona mahcup bir gülümseme sunma gereği duymuştu çünkü yaptığının pek de hoş olmadığını biliyordu ne var ki o sadece durduramıyordu. Ne eski arkadaşı Jeongguk'u düşünmekten ne de onu gördüğü yerde hipnotize olmuş gibi izlemekten vazgeçebiliyordu... Birden tüm odağı onda oluveriyordu ve bu tek başınayken pek sorun yaratmasa da yanında bir arkadaşı olduğu zaman kendisini hep ele veriyordu. 

"Eğer sıkıldıysan-"

"Hayır! Sıkıldığımdan değil-"

"Çünkü sıkılacak kadar dinlemedin bile." Seulgi tek kaşını kaldırırken konuştu ve sırtını oturduğu koltuğa verirken masanın üzerinde duran sigara paketinden bir dalı alıp dudaklarına götürdü. Sigarasını ateşledikten sonra ilk dumanı içine çekmiş, karşısındaki arkadaşının suskunluğunun üzerine konuşmuştu "Senin sorunun ne biliyor musun Taehyung? İçine atıyorsun. Her şeyi içine atıyorsun, bu yüzden harekete geçemiyorsun sonra bir şeylerin düzelmesini bekliyorsun ve düzelmediği zaman kendi kendini yıkıyorsun."

"Haklı olabilirsin... Ancak Jeongguk'un benimle konuşmak isteyip istemeyeceğinden emin bile değilim, bir harekete geçememem-"

"Şimdi olan şeyden bahsetmiyorum." 'Seulgi bugün ne kadar fazla lafımı kesiyor.' diye geçirdi  Taehyung "Geçmişte de onunla küsmenizin tek sebebi buydu. Bu söylediklerim genel, Tae... Kendini iyi bir süzgeçten geçirmen için söylüyorum bunları."

"Sikeyim süzgeci, bunu yapmaya vaktimin olmadığını biliyorsun. Dört ay sonra mezun olacağım." Taehyung hışımla konuştu ve Seulgi'yi taklit ederek masanın üzerindeki pakete uzandı. Sigaradan pek hoşlanmazdı ancak yüzüne acımasızca vurulan gerçekler canını sıkmıştı "Jeongguk'la aramı düzeltmek istiyorum."

"Yine benim dediğim şeylere geliyoruz. Seninle konuşmak isteyip istemediği kimin umurunda?! Düşünme! Sakın iki kere düşünme, al iki dondurma ve git yanına. İşler sandığından daha kolay olacak. Söz veriyorum..."

Taehyung parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına götürürken ondan beklenmeyecek bir şefkatle kendisine gülümseyen Seulgi'ye baktı ve ona güvenmeye karar verdi. Harekete geçmek yerine öylece oturup kendi kendini yiyemezdi. Bunun pişmanlığını taşıyamayacağını biliyordu. Kafasını usulca sallayarak karşısındaki arkadaşını onayladı ve bakışlarını Jeongguk'a çevirdi ancak iri, parlak gözleri üzerinde bulmayı beklemiyordu. Telaşla karışık bir sevincin bedenini sarmasıyla göz temasını fazla uzun tutamamış, bakışlarını onun üzerinden kaçırmıştı. Bu kısacık süren bakışma bile ona gereken cesareti vermişti.

İki gün sonra tıpkı Seulgi'nin söylediği gibi iki tane muzlu dondurma almış ve Jeongguk'un çıkacağı amfinin önüne gitmişti. Uzun sürmeyen bir beklemenin sonunda Jeongguk amfiden çıkmıştı, dağınık çantasından güç bela çıkarabildiği kulaklığı açmakla meşguldü. Nerede dikildiğini kontrol etmek için kafasını kaldırmasıyla birlikte gözleri kendisini hevesle bekleyen Taehyung'la kesişmişti. Kaşlarının hafifçe çatılmasına engel olamazken yavaşça ona doğru ilerlemeye başlamıştı, bu sırada bakışları dikkatle arkadaşının üzerinde dolanıyordu çünkü bu alışılmadık ancak sebebi kestirilebilir manzaraydı. Taehyung mezun olmak üzereydi... Kendisinden küs ayrılmak istemediği için oradaydı, yani kendisiyle sırf laf olsun diye barışacaktı ve bu düşünce aniden Jeongguk'a fazlasıyla sığ hatta samimiyetten uzak geldi.

"Hey." Taehyung Jeongguk'u içten bir gülümsemeyle selamladı ancak Jeongguk'un mimiği oynamamıştı. Taehyung iyi gitmediğini hissetti ancak bozuntuya vermedi "Nasılsın?"

"Stabil." Soğuk bir sesle cevapladı "Sen nasılsın Taehyung?"

"Şey... Ben iyiyim, sanırım. Kafeteryanın önünden geçerken sevdiğin dondurmalardan geldiğini gördüm ve... Aklıma sen geldin." Taehyung dondurmaları iki eline alarak göstermiş, ona şirin bir gülümseme sunmuştu "Bu bebeklere vaktin var mı?"

"Uh... Teşekkür ederim ancak emin değilim. Bundan sonra başka bir dersim var ve 15 dakika içinde başlıyor." Yalan söylüyordu, planı aslında onu reddetmekti ve Taehyung'un bakışlarından geçen anlık hayal kırıklığa bakılacak olursa reddedildiğini o da anlamıştı "Belki başka bir zaman görüşürüz."

"Oh... Pekala." Taehyung durgun bir tavırla onu onayladığında Jeongguk belli belirsiz bir kafa selamı vererek Taehyung'un yanından geçmiş ve merdivenlere yönelmişti ancak aynı sesin boş koridorlardaki yankısını duyunca durmuştu "Hiç olmazsa bir şans vermeliydin Jeongguk, eski günlerimizin hiç mi hatrı yok?"

Jeongguk Taehyung'un eski günlerden böylesi bir rahatlıkla bahsetmesini anlayamıyordu, o günleri birlikte gülerek anamayışlarının tek sebebi Taehyung iken hem de. Bu yüzden derin bir nefes aldı ve aklında beliren acımasız kelimeleri süzgecinden geçirmemeye karar verdi.

"Eski günlere olan saygımdan dolayı senden uzak duruyorum zaten, Taehyung." Arkasına bile dönmeye tenezzül etmeden konuşmuş ve cevabını beklemeden orayı terk etmişti. Taehyung ise ilk birkaç dakika tepki veremese bile olup bitenin farkına varabildiğinde elindeki dondurmaları düşürmüştü. Jeongguk ona tek bir açık kapı bile bırakmamıştı ve bu farkındalık ona dehşet verdi. 'En yakınım' diyebileceği belki de tek insanı tamamen kaybettiğini mezun olmasına aylar kala fark edebilmişti. Gözlerine yaşların dolmaya başladığını hissettiğinde yere düşürdüğü dondurmaları almış, çöpe attıktan sonra büyük bir hızla binayı terk etmişti. Sürekli kendisini suçlayan bir taraf vardı, arkadaşlıklarını bitiren o olayda kendisi tamamen suçlu sayılmazdı aslında ancak şu durumda sağlıklı düşünemiyordu. Ağlaması gitgide şiddetlenirken hala okulun içinde olduğunu veya birisinin onu görebileceğini umursamıyordu... Aklında olan tek bir şey vardı o da bir şansa daha sahip olabilseydi her şeyi düzeltebileceğiydi. O bir şansı hiçbir şeyi istemediği kadar çok istiyordu öyle ki o şansı elde edebilmek için her şeyi verebileceğini düşünüyordu, hem de yürekten. 

Ancak bu yoğun isteğin ardından bir dakika geçti ve Taehyung çocukça davrandığını fark etti çünkü ne olursa olsun zamanın yalnızca ileriye akacağını, yaşanan şeyin çoktan yaşandığını ve geri dönemeyeceğini iyi biliyordu. Bu yüzden içini çekmeye devam ederken gözyaşlarını elinin tersiyle silmiş sonra da usulca evinin yolunu tutmuştu. Keyifsiz geçen bir akşamın sonunda başına vuran ağrı yüzünden erkenden uyumaya karar vermiş, pijamalarını bile giyemeden yatağa yatmış ve nitekim başı yastığa düşer düşmez de uyumuştu.

Sabah olunca sinir bozucu alarmının sesiyle uyanmış, erken uyumasına rağmen geçmemiş olan baş ağrısına küçük bir küfür savurarak yattığı yataktan doğrulmuştu ancak ayağının ucunda geçen yıl ölen kedisinin kıvrılarak uyuduğunu görünce çığlığı basmıştı. Attığı çığlıkla sıçrayarak uyanan huysuz kedi sahibine öfkeyle tısladıktan sonra kıvrıldığı yerden atlayarak yere inmiş, açık kapıdan dışarı çıkmıştı.

"Taehyung-ah? Neler oluyor?" Çok geçmeden telaşla odaya giren Jimin Taehyung'un esmer teninin bembeyaz kesildiğini görünce elindeki spatulayı yere atmış ve ev arkadaşına koşmuş, yanaklarını avuçlamıştı "Tae! Hiç iyi görünmüyorsun."

"J-Jimin... S-Saçların neden 2 yıl önce yaptığın o kırmızı renginde?"


when the sun goes down!(¡)Where stories live. Discover now